Fenerbahçe geçtiğimiz üç sezon ağır temposu, insana baygınlık veren o pas alışverişi için sık sık eleştirmiştik.
Eleştiri, zaman içinde karşıtını geliştirdi. Fenerbahçe'nin başına kim gelirse gelsin daha hızlı oynamanın yolunu arayacaktı; çünkü fark yaratmak gerekiyordu, en belirgin olan şey de çabuk, dinamik futbol olabilirdi.
Fenerbahçe'de kaleci hariç herkes çok koşuyor, maç ortalamasında zaman zaman bir oyuncu fazla oyunuyor, olağanüstü mücadele var; topa sahip olma arzusu var, herşeyden öte hırs var.
Bunlar zaten sporun temel bileşenleridir. Ne kadar çok ter dökerseniz spor anlam kazanır. Asla bu özellikleri kaybetmemek gerekiyor.
Kuşkusuz takım oyunlarında organize olabilmek, doğru şekilde sahaya yayılabilmek, herşeyden önce pas alışverişini sağlayabilmek çok önemlidir.
Genel istatistik veriler başarılı olmuş takımların üç pasta gol pozisyonuna girebildiklerini söylüyor. Ancak öyle zaman oluyor ki onlarca pas yapıp pozisyon dahi üretemeyebilirsiniz, değil ki gol olsun!
Fenerbahçe'nin dün eksiği dinamik, hızlı, mücadeleye dayalı oyununu akılla buluşturamamış olmasıdır.
Hani halk oyunlarında müziğin temposuna göre belli bir ayak oyunu vardır, tören geçişerinde davulun her vuruşunda sol ayağın yere basması gibi, sahnenin her neresinde olursa olsun bütün oyuncular başka bir hareket yapıyor olsa da temelde hep aynı ayak yere değer...
Fenerbahçe'de dün işte böyle bir eksiklik vardı.
Topla hareket eden oyuncunun etrafındakilerin de sahaya senkronize şekilde dağılması beklenir; kanatlardan koşuya başlayan oyuncu önüne atılan topla tam da onun doğru ayağının yere bastığı zaman buluşur. Böylece zaman kaybı yaşanmaz, rakibe karşı da avantaj sağlanmış olunur.
Fenerbahçeli futbolcuların yüksek tempoda oynama arzuları işte her pozisyonda bu kritik zamanlama, senkronize olamama eksiğinin önüne geçti.
Maçın sonlarına doğru da hızlı oyundan çıkıp acele, sebepsiz bir telaş aldı yerini.
Kuşkusuz ortasını bulmak gerekiyor.
Fenerbahçe her iki oyunu da oynayabilme becerisini bize gösterebildiğine göre ortasını da bulacaktır.
Burada teknik adamın oyunu görme, okuma, değerlendirme ve yeniden üretme becerisi devreye giriyor kuşkusuz.
Ancak kenardaki teknik adam da sahadakiler gibi telaşa kapılıyorsa o zaman bunun düzelmesi zaman alabilir.
83. dakikada Kuyt'u oyundan çıkana kadar Fenerbahçe sahada 4 forvetle oynarken; orta alanda iki futbolcu ile oyunu kurmaya çalışıyordu. İlerideki kalabalık oyun zaman zaman aynı topa birden fazla oyuncunun hamle yapmasına, birbirlerinin pozisyonunu bozmasına da neden oluyordu.
Alper ve Holmen'den en az biri oyunda kalmalıydı.
Ceza sahasına 41 orta yapılması da bir başka soruyu akla getiriyor; Fenerbahçe acaba çok mu erken doldur boşalt oynamaya başlıyor?
Henüz ligin yedinci haftasındayken bu tip puan kayıpları olacaktır, çünkü takım kurgusunun oturması zaman alıyor.
Fenerbahçe hazır orta alanı boşaltmışken Trabzonspor'un bunu değerlendiremiyor olması da bir başka ilginç durumdu. Trabzonspor'un Kadıköy'e maçı kazanma düşüncesiyle gelmediğinin net göstergesi de buydu.
Hüseyin Göcek genel ortalama kararlarında standart ve istikrar yakalasa da maçın en kritik anlarındaki pozisyonlarda verdiği ters kararlar, oyunun boşluklarını artıran oyunculara kart göstermemesi hakemlik zafiyetleriydi. Kesinlikle Süper Lig seviyesinin hakemi olamaz.
http://twitter.com/uzaygokerman