Sezonun başından beri konuşuyoruz, özellikle ikinci Lazio maçından sonra da altını kalın çizgilerle çizmiştik, Fenerbahçe'nin takım savunmasında adam karşılamada büyük sorun yaşıyor.
Gençlerbirliği'nin attığı ikinci golün, Lazio'nun attığından bir farkı var mı?
Sol kanattan rakip oyuncu çok rahat bir şekilde orta yapıyor, top ceza alanında kafa ile gol vuruşu yapacak bom boş durumdaki adamla buluşuyor ve beklenen sonuç ortaya çıkıyor.
İki maç üst üste aynı golü yememek gerekiyor.
Yediğin gibi gol atabiliyorsan bir yere kadar sorun yok; ancak atmak için bütün organizmanla mücadele etmen gerekiyorsa o zaman savunmada çok daha gayretli ve mücadeleci olman gerekiyor.
Ziegler bu anlamda Fenerbahçe'nin yumuşak karnı oldu.
Kuşkusuz hesap sadece tek oyuncunun üzerinde kalamaz; Fenerbahçe'nin stoperleri de beklendiği kadar sert olamıyorlar. Gençlerbirliği'nin ilk golünde Yobo golü atan Aykut'un altında eziliyor. Bekir ya da Serdar olsa da değişmiyor zaten. Bu bölgede önemli sorunlar var.
Kale sahasının içinde rakibe hamle şansı verirseniz inisiyatifi de kaybedersiniz.
Bu kadar şey ne için; kaybedilmiş Gençlerbirliği maçı değil, üç gün sonra oynanacak Benfica karşılaşmasında kritik bölgenin neresi olduğudur dikkat edilmesi gereken.
Golü erken ve kolay yiyen Fenerbahçe, Gençlerbirliği kalesine 18 şut göndermesine, 12 korner atışı atmasına, ceza sahasına 44 orta yapmasına ve neredeyse rakibinin iki katı 600'e yakın pasla oynamasına rağmen aynen Sivasspor maçında olduğu gibi gol atmayı başaramadı.
Çünkü yediği gol gibi atmasını başaramıyor.
Lig yarışında kaybedilmemesi gereken bir üç puan bıraktı Fenerbahçe; bu sonuçla da lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı 7'ye çıktı. Kalan dört maç göz önünde bulundurulduğunda bunun ne anlama geliyor olduğu ortadadır.
Düne kadar iki maçlık kayıptan söz etmek mümkünken artık, Galatasaray'ın kalan üç maçta da puan bırakması gerekiyor. Galatasaray'ın son iki senelik performans tablosuna bakıldığında iniş çıkışları olsa da böylesi yok.
Geçen sezon olduğu gibi bu sene de Galatasaray şampiyonluğa en yakın yerde duruyor.
İlginçtir, aslında bu Fenerbahçe'nin kendi sahasında Karabükspor'a yenildiği günden beri fiili gerçeklik olarak ortada duruyordu. Ancak nedense hep Galatasaray üzerine oynanan senaryoları dinledik haftalardır.
Şimdi sular durulacaktır.
Çok ilginç algılar var futbol dünyamızda.
Gençlerbirliği taraftarı maçı kazandığını anlayınca "şike" imalı tezahüratlar yaptı.
Türkiye işte bu çelişkiyle yaşıyor yıllardır.
Bu ülkede şike Fenerbahçe kazandığı zaman oluyor, kaybettiğinde "diğerlerinin" kusursuz galibiyetleri, şampiyonluğu konuşuluyor.
2006'da Appiah golü atsa şike oluyor; kaçırdığı için ligin namusunu temizliyor. Türkiye'deki temiz futbol zihniyeti bu kadar basit.
Gençlerbirliği kalecisi Ramazan, ilk yarı bacak arasından o golü yese kafasını şike algısıyla zehirlemiş bir çok kişi bugün kaleciyi namussuzlukla suçlayacaktı. Sivasspor'un kalecisi Korcan'ın düştüğü durum gibi. Oysa şimdi Ramazan maçın kahramanı oluyor.
2009-2010 sezonunda Ankara'dan milletvekilleri devreye girdiler. Bursaspor'un şampiyon olmasıyla başka bir güne uyandı Türkiye.
Türkiye'de şike Fenerbahçe kazandığı zaman kaybedenlerin zihniyetlerinde uyanan kendi gerçeklerinin ifadesidir.
3 Temmuz bu gerçek üzerine kurgulanmış, gerçekleştirilmiştir.
Bir kulübün taraftarı, sahada takımı kazanırken "Aziz Yıldırım şike yapsana" diye bağırıyorsa başta kendi takımına güvenmiyordur. Neden güvenmiyor olduğu sorusu Türkiye'nin cevaplandırması gereken bir sorudur.
http://twitter.com/uzaygokerman