3 Temmuz Operasyonunun planlayıcılarının kafasında şöylesi bir senaryo olmalıydı.
Aziz Yıldırım’ı içeri aldıklarında sansasyonel bir ortam oluşacaktır, bir süre gazeteler bundan söz edecek,medyanın bütün organlarına servis edilmiş olan delillerle zaten yıllardır çok kötü bir profilini çizdikleri adam suçlu ilan edilecek, başkana bağlı geçinen ve onun beslediği bir grup taraftarın tepkileri olacak ama iki üç ay içinde her şey eski haline dönecekti; unutulacaktı.
Tribün grupları denilince akla gelecek görüntüyü şöyle tarif edebiliriz belki, yaşları 16 ile 25 arasında değişen, çoğunlukla işsiz güçsüz ve her an olay çıkarmaya hazır veya meyilli klasik holigan tipinde taraftar profili.
Hatta bu taraftar profili Aziz Yıldırım’ın Olgun Peker ile anılan işbirliğini çok daha anlamlı ve suçlamalarda yeralan iddiaları daha da güçlendirmiş olacaktır.
Müthiş!
Muhtemelen bütün bu olasılıkları düşündükçe keyiften şekilden şekle girenler de olmuştur.
3 Temmuz 2011 Pazar günü operasyona başlayanlar Türkiye gerçeğinin ne kadar uzağında olduklarını henüz bilmiyorlardı.
Televizyonlarının başında ilk şok dalgasını atlatan Fenerbahçe taraftarı kısa sürede gördüklerinden sezgisel bile olsa bir sonuca varacak ve bunun arkasında başka bir şey olabileceğini düşünmüştür.
10 Temmuz 2011 Pazar günü Fenerbahçe taraftarı Türkiye’nin birçok noktasında eş zamanlı olarak, mütareke döneminde Anadolu’da ortaya çıkan Müdafaayı Hukuk Cemiyetleri gibi, örgütlenip önce Topuk Yaylası, sonra Bağdat Caddesi’nden Boğaz Köprüsü’ne ve başkanlarının yeni adresi olacak Metris’e akacaktır.
Metris’in kapısında Başkanı taşıyan aracın önüne kendini atan ve “seni 50 şampiyonluğa değişmem Başkanım!”diye Fenerbahçe taraftarının o bilinci dalga dalga yankılanarak büyüyecek gösterişli ve görkemli bir sivil toplum direnişine dönüşecektir.
Evet, büyük kalabalıklar toplanmıştır ve bu hesap edilen, hayal kurulananın çok ötesindedir.
Topuk Yaylası yolu üzerindeki köyün yaşları henüz ilkokul seviyesinde olan ve her türlü donanımdan yoksun oldukları için defterlerinden kopardıkları sayfaların üzerine boya kalemleriyle renklendirdikleri sarı lacivert bayrağı ellerinde tutarak önlerinden gelen geçen Fenerbahçe taraftarına gösteren bu küçük çocuklar kendilerince bir şey anlatmaya çalışıyorlardı.
"O gün bu küçük çocukların hangi duygu ile hareket ettiğini çok iyi fark eden ve gözyaşları içinde araçlarını durdurarak onlarla kucaklaşan Fenerbahçe taraftarları unutmayacak, bir sene sonra çok daha yanlarında arkadaşlarıyla paylaşacakları çeşitli armağanlar getirecektir."
Fenerium’un kapısında cebindeki son lira ile Kulübü’ne katkıda bulunmaya çalışan o vefalı taraftar içeride yüzlerce lira harcayandan çok daha başka bir anlam ifade ediyordu.
Hele 20 Eylül 2011 günü Şükrü Saraçoğlu’nda oynanacak maça erkeklerin girmesine izin verilmediğinden görev verildiği için yüzlerce metre kuyruk yaparak bilet bekleyen genç yaşlı kadın Fenerbahçe taraftarının tutkulu görüntüsü ve kararlı duruşu bir davanın bütün seyrini değiştirecektir.
Artık iş kontrolden çıkmak üzeredir!
İki üç ayda unutulup gitmesi beklenen operasyona Fenerbahçe taraftarı bütün varlığı ile direnişe geçmiştir.
16 Şubat günü Bağdat Caddesi’ne giderken artık ne ile karşılaşacağımı çok iyi biliyordum.
Ancak bir adım öteye gidilecektir; bu sefer kalabalıkların içinde başka renklerden taraftarlar da formaları, ellerinde bayraklarıyla destek olacaktır.
Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı, Karşıyakalısı, Adana Demirsporlusu oradaydı…
Kalabalık?
Çok daha büyük ve gösterişli, görkemliydi.
Yüzbinler barajı çoktan aşılmış, yarım milyona doğru çoğalıyordu.
Bu kalabalık kitle 3 Temmuz Operasyonuyla yapılmak istenen şeyi reddettiği gibi anlamını değiştirmiştir.
Demokrasiler kitlelerin sesine kulak vermek, onların sözünü dinlemek zorundadır.
Adalet kitlelerin bu demokrasi arayışının içinde bir anlam ifade eder, onu kalabalıklardan uzaklaştırdığınızda yabancılaştırır, yarın başka bir yerde aradığınızda da bulamazsınız.
Fenerbahçe en başından beri bunu dile getirmekle kalmadı, değiştirdi de.
Şimdi sıra kendilerine bu iş için görev, vekalet verilmiş olanlarda, mecliste; iktidarda.
Bu kalabalıkların talebine rağmen orada hiçbir şey olmamış yokmuş gibi duramazsınız.
Sorumluluk sizdedir.
Ve son olarak; böylesi güçlü bir uyanışı sağladıkları, Fenerbahçe İdeolojisini kuramsallaştırdıkları için 3 Temmuz operasyonunun sahiplerine gecikmiş bir teşekkür etmek gerekiyor.
16 Şubat kitlelerin demokrasi talebi için Türkiye’de ilk kez bu kadar güçlü, kararlı ve bilinçli şekilde Caddelere çıktığı bir tarih olarak anılacaktır.
Bağdat Caddesi artık bu değer ile taçlanmıştır.
http://twitter.com/uzaygokerman