Bu derbi Fenerbahçe'de her şeyin tepe taklak aşağı gittiği, Galatasaray'da da tam tersine zirveye doğru hareket ettiği Ağustos sonu, Eylül ayı içinde oynanıyor olsaydı muhtemelen Fenerbahçe adına çok zor bir karşılaşma olurdu.
Veya başka bir şey yaşanırdı; Fenerbahçe yine kaybedeceği bir maçı kazanır, kapkaranlık tablo en azından bir kaç maç da olsa aydınlanır, ancak etkisi kısa sürer bir süre sonra çok daha büyük bir kaosun içine girilirdi.
Daha kötü senaryo ise zaten hiçbir şeyin yolunda gitmediği bir seride Galatasaray yenilgisiyle bugün takımı zirveye taşıyan, istikrar unsuru ne kadar şey varsa o gün orada görevi bırakırdı.
Ancak fikstür bu sefer Fenerbahçe'nin lehine bir zaman kazandırdı.
Şimdi durum Eylül ayındaki tablodan oldukça farklı izliyor.
Her ne kadar Şampiyonlar Ligi'nde bir üst tura çıkılmış olsa da Galatasaray'da işler istenilen çizgide ve tempoda devam edemiyor.
Hafta içinde Türkiye Kupasından bir alt lige ait bir takım tarafından üstelik kendi sahasında alınan yenilgi sonrasında saf dışı bırakılmış olunması Galatasaray'ın genel halini bize ortaya koyuyor.
Fatih Terim, geçen sezon Fenerbahçe karşısında bulduğu ideal kadroyu, ligin son haftasına kadar korumasını bilmiş ve şampiyon olmuştu. Çünkü o kadronun lig dışında bir işi yoktu.
Oysa bu sezon Şampiyonlar Ligi mesaisi ister istemez rotasyonu zorunlu hale getirdi. Fatih TErim rotasyon konusunda doğru şeyler yapmada zorlanıyor gibi görünüyor.
Ayrıca takıma yeni katılan oyuncuların uyum süreci de inişli çıkışlı grafikte etkili oldu; başa Hamit'i yazabiliriz. Elmander'i de farklı bir kategoriye yerleştirebiliriz.
Bir Amrabat-Emre Çolak tercihi bile Galatasaray'ın bazı maçlarında belirleyici hale gelebildi. Pazar günü maç saatine kadar da hangi oyuncuyu oynatması gerektiği konusunda hep kafasında bir soru işareti olacaktır Fatih Terim'in.
Galatasaray için yıllar sonra bu sezon kendi evinde oynadığı maçlar bir avantaj olmaktan çıktı. Sonuncusu kupada olmak üzere Arena'da yenilme alışkanlığı oluştu.
Galatasaray kolay gol yiyen bir takım durumuna geldi. Galatasaray'ın orta alanında geçen sene iki üç kişilik mücadele veren Melo'nun performansı direkt etkili oldu. Ayrıca Muslera'nın önünde oynayan ikilinin sürekli değişiyor olması çok önemli bir sorun yarattı.
Buraya kadar karanlık tarafını konuştuk.
Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye oranla en belirgin üstünlüğü kolay yediği kadar atabiliyor olmasıdır. Galatasaray ligde çıktığı her maçta iki gol ortalamasını tutturmuş durumda; Süper Kupa'da Fenerbahçe'ye üç gol atmış olduğunu da bu ortalamayı desteklemek için eklemeliyiz.
Burak ve Umut'un yüksek gol becerisi bu sezon Galatasaray'ın neredeyse bütün eksik taraflarını öreten bir şeye dönüştü.
Fenerbahçe Tranzonspor'la birlikte ligin en az gol yiyen takımı olmasına karşın her maçta en az bir gol yeme ortalamasını tutturmuş görünüyor. En büyük sorunu Galatasaray'ın aksine yediği kadar kolay da atamıyor.
Fakat Fenerbahçe bu sezon bir şey gösterdi.
Özellikle üst düzey, Avrupa'da deplasmanda oynadığı maçlarda Fenerbahçe'nin kontrollü ve sabırlı futbolu rakiplerinin kontrolünü ve sabrını taşırdı. Bu da istediği şeyi yapabilmesine olanak sağladı.
Fenerbahçe'nin orta alanında forma giyen Meireles kelimenin tam anlamıyla bu bölgeye can verdi. Huzur getirdi. Hem çok koşuyor alan daraltıyor hem de geriden aldığı topları servis ediyor. Bu çok önemli bir özellik olarak beliriyor.
Fenerbahçe'nin rakibin sabrını zorlayan top oyunu da sezon başından bu yana çok yerleşti.
Duran top organizasyonlarında zenginlik var.
Aykut Kocaman son bir ayda ortaya bir de Sezer Öztürk opsiyonu çıkardı.
Fenerbahçe, Avrupa'da ortaya koyduğu mücadeleyi tekrarlarsa Galatasaray'ın tahammül etmekte zorlanacağı bir şey ortaya çıkabilir.
Fatih Terim'in Aykut Kocaman'a oranla sabırsız, sürekli karar değiştiren, müdahale eden yapısı Galatasaray için iki taraflı bir bıçak olabilir.
Fenerbahçe zaman zaman göze hoş gelmeyen, atak organizasyonlarında zayıf, pozisyona girmeyen bir futbol sergiliyor ancak bu aynı zamanda takımın kontrolünü arttırıp, oyun alanını daraltıyor.
Sow'un da Burak'tan aşağı kalmayan gol becerisi Fenerbahçe'nin denge unsuru olabilecektir.
Kuşkusuz bu gerilim düzeyi yüksek maçlarda hakem faktörünün devreye girip girmeyeceği de önem kazanıyor.
Fenerbahçe deplasmanda oynamanın yarattığı baskı ile hakemin kontrolden çıkmasını engelleyen bir futbolu tercih etmesi gerekiyor. Çünkü gerilim hakemin kontrolü kaybetmesine yönelik panik duygusunu körükleyecektir, Halis Özkahya buna çok uygun bir isimdir.
Derbiler öngörülmesi imkansız karşılaşmalara dair potansiyeli içlerinde taşır. Bunu artık ezberledik.
Buraya kadar yazdıklarımızın hepsi mevcut durumu anlatıyor, derbi oynanmadan bu maçla ilgili net bir yorum yapmak hiçbir zaman mümkün olmuyor.
Fenerbahçe'nin sezon başına oranla durumunu rakibi karşısında dengelemiş olması maçın favorisini de belirsizleştiriyor.
Sanki bu maç sabır unsuruna dayalı olacakmış gibi duruyor.
Göreceğiz.
http://twitter.com/uzaygokerman