Bu ülkenin en heyecan verici futbol gündemi Fenerbahçe-Galatasaray derbisidir. Eskiden çok daha yoğun merak ve tutku içinde beklendiğini biliriz ancak milenyum ile birlikte futbolun da takımlar arasındaki rekabetin de farklı boyutlara gelmesi nedeniyle derbiler nitelik değiştirdi.
Fenerbahçe’nin 1999’dan bu yana 17 yıldır rakibine sahasında yenilmiyor olması son dönemde karşılaşma öncesindeki tartışmaları hep “Galatasaray neden kazanamıyor?” eksenine taşıyor.
Hatta Dursun Özbek’in daha da ileri giderek “bu sefer bir sürpriz yapabiliriz!” şeklindeki yorumu rekabetin Kadıköy ayağının Galatasaray için ne anlama geldiğinin açık ifadesi oluyor.
Aslında gerçek olan şu ki Fenerbahçe geride kalan 17 sene boyunca kötü sonuçlanmış üç sezonu kenara koyarsak, ilginçtir bunların arasında 6-0’ın yaşandığı 2002-2003 da vardır, kadro kalitesi olarak hep iyi ve favoriydi.
Zaten geride kalan sezonlar göz önüne alındığında bu dönemde Fenerbahçe’nin 2001, 2004, 2005, 2007, 2011, 2014 yıllarında ligi 6 defa şampiyon; 2002, 2006, 2008, 2010, 2012, 2013, 2015, 2016 yıllarında 8 defa ligi ikinci sırada tamamlandığını hatırlıyoruz. Bu sürede sadece 2000, 2003 ve 2009 sezonlarında 3 defa Fenerbahçe’nin lig yarışının oldukça uzağında kaldığı da ilginç bir detaydır.
Son 17 yıllık süreyi sportif bakımdan bu şekilde değerlendirdiğimizde Fenerbahçe’nin ezeli rakipleriyle arasında büyük fark yarattığını unutmamak gerekiyor.
Yine özellikle 2001’den itibaren Şükrü Saraçoğlu’nun kendini sürekli yenileyerek modern bir stadyum haline gelmesiyle rakipler için kelimenin tam anlamıyla deplasman olmuştur.
Bu tarafından bakıldığında Fenerbahçe’nin stadyumuyla birlikte Avrupa’nın önde gelen büyük takımlarından biri olduğu asla akıllardan çıkarılmamalıdır ki son yıllarda Fenerbahçe’nin Avrupalı takımlara karşı da büyük üstünlüğü olduğu başka bir gerçektir.
Fenerbahçe takımı, taraftarı ve yönetimiyle büyük maçları önemsiyor ve kazanmak için sahaya çıkıyor.
Böyle bir takımın bileğinin bükülmesi gerçekten sürprizdir.
Aynı durumun 2012’den bu yana yeni Stadyumunda oynayan Galatasaray için de geçerli olduğunu unutmamak gerekiyor.
Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin niteliği bu bakımdan milenyum öncesine göre değişmiştir.
Beş yıl önce Fenerbahçe’ye yapılan 3 Temmuz Kumpası ve Galatasaray’ın burada kelimenin tam anlamıyla Fenerbahçe’nin karşına bir taraf olarak ortaya çıkması son beş yılda rekabetin ruhuna etki eden bir diğer unsur olmuştur.
Başta dönemin Galatasaray Yönetimi olmak üzere 3 Temmuz sürecinde futbol federasyonunda görevli Galatasaraylıların Fenerbahçe’nin hem Türkiye’de hem de Avrupa’da ceza alması için etkin rol üstlenmeleri ezeli rekabete ve dostluğa büyük zarar vermiştir.
Bunun tüm Galatasaray Camiasına mâl edilemeyeceğini de asla göz ardı edemeyiz. Örneğin bu sezona ismini veren rahmetli Turgay Şeren’in 3 Temmuz ve Aziz Yıldırım için söyledikleri bizim çocukluk ve gençlik yıllarında duymaya alışkın olduğumuz türden ezeli rekabetin ruhuna uygun yorumlardı.
Son yıllarda Spor Medyasına yerleşen ve özellikle 3 Temmuz sürecinde militanlık örneği gösteren Galatasaraylı bir takım gazeteci, muhabir, yorumcu, televizyoncuların da ezeli rekabetin ruhunu yok ettikleri gerçeğini unutamayız.
Yine 12 Mayıs 2012 günü Şükrü Saraçoğlu’ndaki final sonrasında yaşananlara rağmen başta Fatih Terim ve Abdurrahim Albayrak olmak üzere Galatasaray yönetiminin ısrarla Şampiyonluk Kupasını almak için yapmadığını bırakmaması ezeli rekabete son darbeyi vurmuştur.
Çünkü 3 Temmuz nasıl büyük bir kumpastıysa devamındaki sezon aynı şekilde spor tarihimizin sportif rekabet açısından en adaletsiz yılıydı.
Unutulması hatta hatırlanmaması gerekirken bugün hala 12 Mayıs 2012 gününe atıfta bulunulması ezeli rekabetin ruhunu yok ediyor.
İşte bu durum sokak ortasında gençlerin birbirlerini öldürmelerine kadar varacak türden saçma sapan düşmanlıkların oluşmasına ortam hazırlamıştır.
Rekabetin ve futbolumuzun geldiği durumdan bugün şikâyetçiymiş gibi görünüp sahte gözyaşı dökenlerin hemen hepsinin bu sürece odun taşıyıp, üzerine benzin döktüğü de bir başka hatırlanması gereken gerçektir.
İşte bu gerçeklerle 20 Kasım 2016 buluşmasına hazırlanıyoruz.
Futbolculara değer katan üzerlerine giydikleri formaları; o formalara anlam veren de mazileri, tarihlerinde gerçekleştirdikleridir.
Dünyanın neresine giderseniz gidin orada gelişimin ana motoru ezeli rekabetlerdir.
Bu rekabet adil bir şekilde korunduğu sürece o unutulan eski rekabet, heyecan, merak, tutku yeniden geri gelir.
Futbolumuzun marka değerini yükseltmenin yolu sportif rekabetin gerçek anlamını ve ruhunu sahaya yansıtmaktır.
Ve Fenerbahçe-Galatasaray ezeli rekabetinden daha büyük bir değerimiz de yoktur.
Sportif bakımdan bu ülkenin en güzel tarafıdır.
Kuşkusuz taraftarı olduğumuz takımın kazanmasını isteyecek, bununla eğlenecek, mutlu olacak ve karşı tarafı kızdırmanın yollarını arayacak, konuşacağız.
Ezeli rekabetin centilmenlik dozunun ayarını objektiflik adı altında da kaçırmamak gerekiyor.
Derbiye gelirsek…
Girişte yazdığım etkenler başta olmak üzere, Fenerbahçe’nin yükselen form durumuyla maçı kendi lehine çevireceğini ve kazanacağını tahmin ediyorum.
Advocaat takımı tanıdı ve hem taktiksel anlamda kafasındaki sahaya yansıtmayı başardı hem de doğru kurguyu kısa sürede yakaladı.
Fenerbahçe’de sadece Mehmet Topal ve Lens’in yokluğunda bu bölgede hangi oyuncuların oynayacağının hesabını yapmak bile bu bakımdan sezon başına göre oldukça kat edilmiş mesafedir.
Fenerbahçe rakip ceza alanı içinde çok daha etkili ve hızlı hücum yapabiliyor.
Erken bir gol tüm maçın senaryosunu değiştirebilir.