Yıllardır Fenerbahçe’nin birçok eksik, yanlış, hatalı tarafını konuştuk durduk; bir kere hatırlıyor musunuz “Fenerbahçe ne gol yedi, adamlar nasıl da yaratıcı bir atak organizasyonuyla golü buldular” şeklinde bir tepki verdiğimizi?
Yediği golü hatırlayalım…
Sağ kanatta takımın en kalabalık olduğu bir bölgede topun havada yere düştüğü anda bir kere fazla sekmesi ile kaçırılan rakip oyuncunun attığı ara pasa koşan diğer oyuncu ters tarafta kademeye giren Fenerbahçe’nin sol kanat bekini yumuşak bir bilek hareketiyle kolayca geçip, üç pasla golü buluyor…
Atağın başladığı andan itibaren peş peşe üç müdahale yanlışı var ve bunlar rakip oyuncunun pozisyon bilgisi ve yeteneğinden kaynaklanan bir durum değil.
Hasan Ali gibi yıllardır Fenerbahçe forması giyen bir oyuncunun bire bir kaldığı pozisyonda savunmanın en temel bilgisini unutup yeni başlayan bir futbolcu gibi rakibin karşısında kalmak yerine onun bilek hareketine aldanarak oyundan düşmesi ve eksilmesi “nereye kadar” sorusunu da ister istemez beraberinde getiriyor.
Hasan Ali’nin bir başka pozisyonda Valbuena’nın boşa açtığı bir organizasyonu rakip kaleciye teslim etmesi oyunun her iki tarafında da tüm tepkileri üzerinde toplamasına neden oldu.
Mehmet Topal’ın neredeyse penaltıya benzeyen bir başka pozisyonda topu direğe nişanlaması; Skrtel’in kendi yarattığı atak organizasyonunda kaleye gönderdiği topun kalecinin solundan dışarı çıkması, Fenerbahçe’nin takım halinde ürettiği ancak son vuruş anlamında beceri noksanlığı gösteren durum ve sonuçlarıydı.
Kuşkusuz bulduğu gol yüksek beceri isteyen türdendi ve Fenerbahçe’nin yediği ile kıyaslandığında şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz; Hobbit ölçülerindeki Valbuena o çalımı kime atsa belini kırar geçerdi ve Dirar’ın kafasıyla buluşacak ortayı yapacak pozisyonu hazırlardı.
Aradaki fark anlaşılabiliyor mu?
Yıllardır ne diyoruz, Fenerbahçe attığı gibi gol yerse sorun yok; yediği gibi atamadığı için dengeyi kurmada zorlanıyor.
Kuşkusuz böyle çift randevulu tur gerektiren karşılaşmaların havası ve taktiği de farklı oluyor.
Strum Graz ilk maçta golü yediği anda turu kaybetti. Oysa Aykut Kocaman ile 24. Avrupa maçına çıkan Fenerbahçe 10 galibiyet, 9 beraberlik ve 5 yenilgi almanın özgüveni ile 1-1’den sonra oyunu tutmasını bildi.
İlk maçın sonunda Fenerbahçe için yeni takım olgusundan söz etmiştik. Taşların yeri çok fazla hareket halinde; bekleyen ve kendi yarı sahasının içinde kaptığı toplarla hızla ileri çıkarak oynamaya çalışılan geçen sezon ile kıyaslandığında takım rakip alanın ortalarında baskı uyguluyor, daha fazla koşuyor, mücadele ediyor. Mesela Ozan’ın rakip kaleciye kadar inip baskı yaptığını gördük.
Evet, 65-70. Dakikalar arasında yoruluyor, oyundan düşüyor. Çünkü daha 3 Ağustos tarihindeyiz. Henüz ilk resmi karşılaşmasını bile yapmamış takımların olduğu bir dönemdeyiz.
Maç 1-1’e geldiği bölüm ve sonrasındaki sıkışıklıkla değerlendirilirse Fenerbahçe’nin ilk 45 dakikada ortaya koyduğu mücadele ve iyi futbola büyük haksızlık yapılmış olur.
Fenerbahçe’nin pozisyon üretme ve bulduğunu gole çevirmede eksik kaldığı gözle görülür bir gerçek; bu nedenle vurdu mu gol olacak bir forvete her şeyden çok ihtiyaç duyuyor. Böyle bir oyuncu dünya üzerinde var mı yok mu, bekleyip göreceğiz.
Savunmanın sağ ve sol kanadında çok büyük beceri eksiklikleri var. Strum Graz’ın attığı gol sağ tarafta takımın en kalabalık olduğu yerde neredeyse rakip 5’e 2 ile oynarken geldi. Solda Hasan Ali ikinci yarı sürekli Alper’e bir şeyler anlatmaya çalıştı ancak 1’e 1’de yaptığı affedilmrez hata gole sebebiyet verdi.
Mesele de bu zaten...
Orta alanın geçen sezona göre çok daha akıcı ve yaratıcı olduğunu söyleyebiliriz. Oyunu merkezde pasla boğmak yerine kanatlara açıp sürekli hareket halinde oynamak ilerisi için daha etkili olabilir.
En güzelini sona sakladık...
Nedir o?
Fenerbahçe taraftarı...
Zaman zaman unutuluyor olabilir bunu hatırlatmakta fayda var; o tribünlerin sahipleri sıradan bir maç izleyicisinden farklıdır.
Fenerbahçe taraftarı ne diyordu; ben Fenerbahçeyim!
Fenerbahçe’nin çağırdığı ve olduğu her yerde Fenerbahçeli de olacak!
Fenerbahçe tarih boyunca 12 numarasıyla birlikte mücadele etmiş ve kazanmıştır.
Tiribünlerin omuz omuza dalgalandığı bir Fenerbahçe’nin sahadaki etkisi bambaşka olur.
Fenerbahçe, Fenerbahçesini yalnız bırakmaz!