Benfica kadro kalitesi bakımdan 2013’te final oynayan takımın oldukça gerisindeydi. Avrupa takımlarının bize göstereceği ya da öğreteceği de budur. Kadronun beceri seviyesi düşüyorsa onu mücadele gücüyle dengelemeniz gerekir.
Portekiz temsilcisi 60 bin kişilik dev koronun yardımıyla bu coşkuyu sahaya yansıtmaya çalıştı.
Daha maçın ilk düdüğüyle birlikte önde agresif bir şekilde basacaklarının sinyalini verdiler. İkinci yarı iki vites daha arttırdılar.
Peki Fenerbahçe?
Cocu yeni bir teknik direktör ancak geçmiş sezonun hikayesinin üzerine gelmiş bir hoca.
Aynı Ersun Yanal gibi Aykut Kocaman’ın güçlendirdiği, belli bir taktik disiplin kazandırdığı bir takım devraldı.
Bakmayın geçen sezonla ilgili sadece popülizm peşinde koşan çığırtkan spor yorumcu ve yazarlarının söylediklerine; eğer bu takımı geçen yıl Aykut Kocaman çalıştırmamış olsaydı, Valbuena Aykut Kocaman’ın tezgahında şekillenmeseydi dünkü maçın oyun şekli de sonucu da bambaşka sonuçlanabilirdi.
Fenerbahçe özellikle ikinci yarıda oyun olarak rakibinin çok gerisinde kalsa da, kendi yapması gerekenleri sahaya yansıtamamış olsa da mücadele açısından başarılı bir performans sergiledi, diyebiliriz.
İlk yarı zaten daha etkili ve başarılıydı. Hatta Valbuena’nın yakaladığı o müsait pozisyonu Fransız oyuncu saçma sapan bir vuruş tercihi yerine akıllı kullanabilse belki bir pas daha yapsaydı devreyi önde bile kapatabilirdi.
Valbuena demişken biraz konuşalım; geçen sezon Aykut Kocaman’a çakmak için fırsat kollayanların en önemli kozuydu. Geçen sezon istatistik verilerine bakın ne kadar etkili değerlendirilmiş olduğu görülür.
Dünkü maça bakıp, Valbuena’yı ilk 60 dakika mı oynatırsınız yoksa son 30 dakika mı?
Dünya Kupasında da gördük artık futbol mücadele edilerek kazanılıyor. Güçlü olacak, ayakta kalacak düşmeyeceksiniz.
Valbuena ilk 60 dakika çok iyi mücadele etti ancak bitti. Üstelik bizim ona en fazla ihtiyaç duyduğumuz anda pili tükenmişti.
Aynı şeyi Alper için de söylemek mümkün; geçen sezon Kupa’nın ve Şampiyonluğun kaçırılmasındaki önemli unsurlardan biridir; Aykut Kocaman’ın bu futbolcuya güveni ve inancı.
Ancak 90 dakikalık bir performansa hiçbir zaman erişemiyor. Hele oyunu geniş alanda ve kaleye uzaklaşarak oynadığında iyice çuvallıyor.
İkinci yarı Fenerbahçe Benfica’nın ister istemez itmesiyle geriye yaslanınca Alper rakip kaleden iyice uzaklaştı ve etkili olacağı futboldan da koptu. Zaten daha ötesine gücü de yetmedi.
Her şeye karşın Fenerbahçe her geçen dakika golü arayan ve agresifleşen Benfica karşısında ayakta kalmayı başardı. Görmek istediğimiz bana göre budur.
Evet daha az pas yaptı, şut çekemedi, çünkü kaleden uzaklaştı, sanki pasifise hale geldi, etkinliğini kaybetti ancak o kadar da ezilmedi.
Volkan Demirel normal şartlarda o golü yememeliydi. Eleştirim neden yedi diye değil; Fenerbahçe böyle bir golle yenildiğini ortaya koyabilmek adına; yoksa futbolda her türlü gol yiyorsunuz.
Neyi daha fazla aradık?
Orta sahada topu ileriye götürecek bir oyuncu, öyle mi?
Hayır, ileride rakibi rahatsız edecek ve boğuşacak bir forvet, santrafordu eksiği Fenerbahçe’nin.
Çünkü orta alanda yaratıcılık değil, mücadele vardı.
İşte geçen sezonun kısır tartışmalarından bir tanesi daha; Josef-Topal oynar mı?
Meselenin bu olmadığını özellikle Avrupa maçlarında daha fazla göreceğiz.
Benfica’nın yaratıcı oyuncusu mu vardı?
Hangi oyuncusunu transfer etmek istersiniz, aklınızda kalan?
Hızlı, geçişe oyununa uygun ve mücadele eden bir takım vardı sahada ve onların da forveti yoktu.
Bu Benfica Avrupa’da iş yapar mı?
Kesinlikle!
Fenerbahçe de böyle bir takım olmalıdır. Bunun için mutlak surette transfere ihtiyaç yoktur.
Rakip sahada alınabilecek en iyi sonuçlardan biriyle dönüyor temsilcimiz.
Bir hafta sonra bu oyunun tersini oynayacak takım Fenerbahçe olmalıdır.
Yapabilir mi?
Kesinlikle!