Evet bu başlığı doğru okumak gerekiyor.
Kupa kaybedildi ancak final oynandı.
Ligde de çok önemli bir yere gelindi; belki kimsenin beklemediği bir şekilde son maça kalındı.
Fenerbahçe ile Galatasaray’ın puan eşitliğinde; Fenerbahçe, Galatasaray’ı geçiyor.
Başakşehir, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın puan eşitliğinde sıralama yazdığımız şekilde oluyor.
Artık gerçekleşmesi mümkün değil ancak Başakşehir, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’ın puan eşitliğinde de sıramalama bu şekilde gerçekleşiyor.
Fenerbahçe ve Başakşehir arasında da avantaj Fenerbahçe’den yana.
34 haftadır oynadığı futbolu beğenilmeyen, kadrosu eleştirilen ve her maç için bambaşka eleştiri malzemesi ile yerin dibine sokulan Fenerbahçe, hemen tüm istatistiklerde rakiplerini geride bırakarak şampiyonluk umudunu son haftaya taşıyarak bir anlamda final oynuyor.
Bir sürü kazanma kriteri ve nasıl hissedileceğinin maddi tarifinin olmadığı “keyif” duygusu ile handikaplaştırılan; dikine oynayamadığı ve geriye yaslandığı iddia edilen, çift ön libero ve tek forvetle ile sahaya çıkan Fenerbahçe’nin 75 gole ulaşıp, bu anlamda futbolun en doğrularını yaptığı düşünülen, kaliteli ayaklara sahip, tecrübeli teknik direktörlerin yönetimindeki Beşiktaş’tan 11, Başakşehir’den 16 fazla gol atmış olması, bu hafta itibarıyla Galatasaray’ı geçmesini açıklamak için mutlaka başka argümanlara ihtiyaç duyulacaktır.
Duyulacaktır ancak bu argümanlar da bizim yerel düşünce “melekelerimize” ait olacaktır.
Karabükspor karşısında “penaltısız” attığı 7 golden beşinin kale sahası içinde, pasa dayalı “takım” oyun ile gerçekleşmesini bu anlamda istisnasız bir kaide inşaatı olduğunu da söylemeden geçemeyiz.
Ayrıca Fenerbahçe’nin bu sezon dışarıda değil de içeride oynadığı ve kaybettiği maçlardaki puanlardan ötürü son hafta Galatasaray’ın 3 puan gerisinde finale çıktığı gerçeği de ayan beyan ortadadır.
İçerisi ile ilgili sorumlulukta teknik direktör, oyuncular olduğu kadar taraftara da pay düştüğü unutulmamalıdır.
Sonuç her ne olursa olsun, ülke alışkanlıklarına ve gerçeklerine ters gelse de bu şartlar çerçevesinde kaybedilmiş değil, kazanılmış “başlangıç” sezonu şeklinde değerlendirilmesi en doğru bakış açısı olacaktır.