Birkaç hafta önce burada Fenerbahçe’nin oluşmaya başlayan ana omurgasının merkezindeki üç oyuncuyu konuşmuştuk;
Pelkas-Gustavo-Ozan.
Birbirlerini tamamlamakla kalmıyor, takımın genel çerçevesini de oluşturuyorlar; hücumda ve savunmada.
Fenerbahçe Rizespor maçında Pelkas’ı kaybetti. En az 4 maç olmayacak.
Dün de henüz 45 dakika tamamlanmadan Gustavo’nun oyuna devam edemeyeceği belli oldu. Devamı gelecek mi birkaç gün içinde şekillenecek.
İkinci yarıda Fenerbahçe’nin özellikle düşen oyununda bu eksilmenin büyük etkisi olduğu ortada.
Bu oyuncuların alternatifi ya da yedeği var mı?
Bunun için gerçekten çok düşünmek gerekiyor. Ayrıca hiçbir takımın ana omurgasında oynadığı oyuncuların tam anlamıyla yedeği olduğunu sanmıyorum.
Dünkü oyun yine tüm gözlerin Erol Bulut’a çevrilmesine ve elindeki kadroyu doğru kullanıyor mu kullanamıyor mu sorusuna döndürdü.
İşin iki boyutu var; duygusal ve gerçek.
İlkinden başlayalım.
Fenerbahçe bu oyununa rağmen hem ligin zirvesinde hem de şampiyonluğun en büyük favorisi olarak bahis sitelerinde ilk sırayı alıyor.
Kupa dahil son 10 karşılaşmada 9 galibiyet 1 beraberlik aldı.
İyi oynadığı maçlar da oldu, dünkü gibileri de...
Ve lider.
Erol Bulut buralarda olmanın kendiliğinden gerçekleşmeyeceğini ifade ediyor ki kesinlikle katılıyorum.
Fenerbahçe bundan çok daha iyi olduğu sezonları Şubat ayı sendromu ile kaybetmişti.
2014 Nisan ayının şampiyonu Fenerbahçe’nin o sezon Şubat ayında çıktığı 4 maçtan 2 yenilgi, bir beraberlik ve sadece bir galibiyetle çıktığını hatırlatalım.
İşin gerçek boyutu ise Fenerbahçe’nin belli bir oyun planı çerçevesinde ezbere oynayamadığıdır. Bunun ancak nüvelerini izleyebiliyoruz.
Ne kadarına Erol Bulut’un etki edip etmediğini ezbere yorumlar ve yaklaşımlarla ölçümlemek hiç kolay değil.
Dünkü maçta Gustavo da sakatlandıktan sonra Mert Hakan’a kendisini göstermesi için çok iyi fırsat çıktı. Oyuncu bu fırsatı değerlendirebildi mi? Atamadığı pas opsiyonlarının sorumlusu ne kadar teknik direktör olabilir? Kenardan defalarca oyuncusunu uyardığını duyduk.
Cisse’nin Mesut Özil ile ileride ikili kaldığı pozisyonu hatırlayalım. Oyuncu pas tercihi yerine şut çekmeyi denedi. Farklı dışarı çıktı. Oysa o topu Mesut’a atabilmeliydi.
Genel anlamda Fenerbahçe’nin bu maçta %69 gibi en düşük pas isabetiyle oynadığını gördük. Fenerbahçe takımında forma giyen oyuncu grubu maçına göre düşük pas sayısı ile sahada oynayabilir ancak düşük yüzdeli isabetli pas sayısı başka bir durumdur.
90 dakika sahada kalan Caner Erkin %58,6 ve Nazım %57,1 ile genel takım ortalamalarının da altında kalmaları düşündürücüdür.
Bu neredeyse aldığı iki pastan birini rakibe veriyor anlamına gelir ki dikkat çekicidir.
“Teknik direktör bunu görüp oyuncuyu değiştirecek” başka bir detaydır.
Fenerbahçe’nin hücum bölgesinde zenginlik oluşturamaması, tempo yapamamasının nedeni teknik direktör mü yoksa bu kadro zenginliğine rağmen oyuncu grubu veya onların bir türlü tam anlamıyla uyumlu hale gelememesi mi buraları iyi gözlemlemek gerekiyor.
Sen ne diyorsun, diye soruyorsanız hepsini detaylandırmamın nedeni bu zaten; birbirinin içine geçtiğini görüyorum.
Fenerbahçe oyunu rakip alanda genişletemiyor. Bunun için hem hareketli hem de yüksek isabetli oyuncu grubuna ihtiyacınız var.
Dün ilk golde Bright’ın yaptığı gibi fark yaratacak şekilde ceza sahasının içini zorlamanız önemli çünkü topu kale sahasına yuvarladığınızda ya kendi takım arkadaşınız ya da rakip oyuncu bir şekilde kalenin içine gönderiyor, ispatı da ortada.
Bir kere daha görüldü ki Thiam-Samatta-Valencia’nın üçü aynı anda sahada olması bu etkiyi sağlayamıyor.
Bright-Osayi için temkinliyim izlemeye devam ediyorum; karşılaşmanın başındaki etkinliğini oyunda kaldığı süre boyunca dengeleyemedi.
Ancak dün ilk defa bir futbol aklı sahaya çıktı; Mesut Özil. Buraya kadar yazdıklarımızın ve tartıştıklarımızın önemli bir kısmını çözecek bir havası olduğunu 13 dakikada hissettirdi.
İrfan Can transferinin ne kadar önemli olduğunu da yine bu çerçevede eklemek gerekiyor.
Son olarak sakatlıklar meselesi sorgulamalıdır. Açıkçası rakiplerinde hiç yaşanmadığı kadar zincirleme bir sakatlık sorunu var Fenerbahçe’nin. Günümüz teknolojisi bunu önceden ölçümleyip, ihtimal hesabı yapacak seviyelere ulaştı. Bazı sakatlıklar şanssızlıkla açıklanabilir ama Samatta’nın Kupa maçındaki sakatlığı önceden öngörülebilecek bir durumdu.
Hatayspor ligin güçlü takımlarından biri ve sahasında daha da etkili oynuyor. Çok güçlü bir forvet grubuna sahip. Boupendza ve Diouf ile arkalarında oynayan Traore rahatlıkla bugün İstanbul’un 3 büyük takımında forma giyecek yeterliliğe sahipler.
Boupendza’nın çektiği ve kaleciyi zor durumda bırakan o güçlü şutların benzerini henüz Fenerbahçe’nin ileri ucundakilerden izleyemedik.
Kaleci demişken Altay’a bir paragraf açmadan yazıyı tamamlamak olmaz. Yıllardır Türkiye’de bir Muslera gerçeği vardı. Rekabeti bozuyordu. Galatasaray’ın kazandığı şampiyonluklara direkt katkı sağlıyordu ki dünkü Başakşehir maçında da ilk yarıda yaptığı biri penaltı olmak üzere 3 kritik kurtarış var. Altay da dün bir büyük takım kalecisi nasıl olunur uygulamalı dersini gösterdi. Büyük oynadı, takımını dik tuttu. Bunlar lider oyuncu özellikleridir. Baraj yaparken de arkadaşlarını nasıl yönlendirdiğini stadyumların sessizliğinde izleme ve duyma şansı yakalıyoruz. Üzerine koyarak ilerliyor.