Fenerbahçe’nin teknik direktörü ilk açıklamasında “futbol dışında şeyler konuşacağız” diyor.
Peki, futbolu ne zaman konuşacağız?
Futbolu önce 58. dakikaya kadar konuşalım; çünkü Baroni’nin oyun dışı kaldığı dakika bu. Ersun Yanal’ın da bu süre boyunca ne yaptığını öncelikle değerlendirebiliriz.
İlk on dakikada yüksek konsantrasyon, baskı, şok bir gol arayışı ile Fenerbahçe’nin yüklendiğini izledik. Bu bölümde Fenerbahçe golü bulamadı, çünkü onu atacak oyuncusu yoktu.
Sezonun en başından bu yana hep aynı şeyin etrafında dolanıyoruz. Hızlı oyun ile panik atak arasındaki farkı ayırt edemeden oynuyor Fenerbahçeli oyuncular. Sahada bunu dengeleyecek bir oyuncusu da yok.
Ersun Yanal muhtemelen Baroni’ye bunun için şans veriyor; ancak olmuyor. O bilete bir türlü büyük ikramiye vurmuyor.
Örnek vermek gerekirse; Galatasaray Bursaspor ve Eskişehirspor maçlarında aynen bu ilk on dakikalık baskılı oyun ile sonuca gitmesini bildi.
Çünkü gol vuruşu yapacak futbolcuları o an sakin kalmayı başarabildiler.
Ancak Fenerbahçeli oyuncular bunu bir türlü beceremiyorlar.
Kısa bir süre sonra zaten Elazığspor dengeyi kurdu, orta alanda Fenerbahçe’nin beceremediğini yaptı; sakin kaldı, geriden kaptığı topları hızla karşı tarafa geçirdi.
Ersun Yanal, Emenike’yi ileride bırakarak sürekli ona doğru top şişirdi. Bu taktiğin hangi zamana ait olduğunu hatırlamada gerçekten çok zorlanıyorum. Bir zamanlar milli takımımız böyle oynardı, ileride Hasan Vezir’in tek başına kaldığı maçlarda.
Toplar ona doğru şişirilir, o da kafa hâkimiyetiyle hepsini yere indirir ancak yakınında arkadaşı olmadığı için hiçbir etkili atak gelişemezdi.
Emenike’nin de yakınlarına yardımlaşacağı, pas alıp vereceği bir oyuncu olmadığı için bu taktiksel kurgu fiyaskoya dönüştü.
İlk yarı iki defa geriden, hızlı hücum geliştirme şansı yakaladı Fenerbahçe, her ikisini de resmen ayaklarına doladılar.
Ve Elazığspor nasıl hızlı hücuma çıkılır, top nereye atılır sonra nasıl gol pozisyonuna dönüştürülür, atılır, uygulamalı ders verdi.
Fenerbahçe bu sezon benzer kaç gol yedi?
Yenildiği bütün maçlarda sonucu bu tip goller belirledi.
Öğrenebildi mi? Önlem alabildi mi?
Hayır!
Zaten bu savunma kurgusuyla başarılı olma şansı yoktu.
Fenerbahçe’nin yediği bu son gol de benzerleri gibi bir büyük takımın savunmasına asla yakışmayacak türdendi.
Bekir hani hiçbir şey öğrenemediyse Cumartesi günü o akıl dışı penaltıya sebebiyet veren Dany’i de mi izlemedi?
Bu seviyelerdeki bir savunma oyuncusu bu hataları yapıyorsa o zaman 19 yaş altı oyuncularına şans verilmemesinin hiçbir mazereti olabilir mi, çünkü en fazla bu kadar hata yaparlar.
Hazır konu yaşa gelmişken, olgunluktan bal damlayan bu futbolcu kardeşlerimiz üst üste hatalar yaparken Salih Uçan ne işe yarar?
Açıkçası hakem beş dakika uzatma vermişken tam da bu dakikada Alper’i çıkarıp Selçuk Şahin’i oyuna almanın bir açıklaması var mı? Bu değişiklik bir dakika sürdü.
Ve Selçuk Şahin ceza sahasında buluştuğu en önemli pozisyonda topu 10-11 senedir sürekli gönderdiği yerlere nişanladı.
Selçuk Şahin’in bu şekilde forma şansı bulabildiği ortamda Salih Uçan’ın nerden baksanız en az üç yıllık bir toleransı vardır.
Ancak Mehmet Topuz, Baroni ve Selçuk Şahin opsiyonlarını kullandıktan sonra.
Fenerbahçe’nin en etkin silahı Aragones zamanında bile pastı. Rakiplerinden en az 200 adet fazla pas yapardı takım ve oyunun hiçbir bölümünde panik duygusunu yaşamazdı.
Kazanır ya da kaybederdi ancak bildiği oyundan taviz vermezdi.
Düşünün ki bu maçta ancak Elazığspor kadar etkili pas yapabilmişler.
Gelelim 58. Dakikaya…
Eğrisi doğrusunu buldu derler ya işte o hesap…
Baroni’nin atılması Fenerbahçe’nin aklını başına getiren şey oldu. Daha fazla pasla oynamaya çalıştılar ve gol de attılar.
Golden sonra yine akıl almaz bir savurganlık, dağınıklık, panik geri geldi ve zaten böyle bir ortamda galibiyeti getirecek sayıyı üretmenin olanağı yoktu; futbola aykırıydı.
Fenerbahçe bu oyunuyla ancak bir puanı hak etmişti ve onu da zor bir şekilde aldı.
Bu kaybın nedeni futbol dışı şeylerden önce Ersun Yanaldır.
Ancak, konuşmamız gereken şeyler var.
Futbolun dışındaki dünya…
Baroni’nin kırmızı kart görmesi her ne kadar Fenerbahçe için hayırlı olmuşsa da yıllardır tartıştığımız bir şeyin tekrar etmesi bakımından da anlamlıdır.
Mesele Fenerbahçe’nin kazanması ya da kaybetmesi değildir. Bu kirli algı kaldığı, hakemler Fenerbahçeli futbolcuların niyetinde kasıt aradıkları sürece bu bir futbol olayından çıkıyor.
Yardımcı hakemin saniyeler boyunca Baroni’nin ayaklarına sarılmış Onur’a değil de bundan kurtulmaya çalışan Baroni’nin niyetine odaklanması ve sonucunda da oyundan attırması kelimenin tam anlamıyla kötü niyettir.
On metrelerce öteden bir olaya müdahalede bulunuyorsan “ben öyle gördüm” diyemezsin. En ufak bir tereddüdün varsa o beklersin, izlersin. Karışmazsın.
Baroni’nin kurtulmaya çalıştığını değil tekme attığına inanıyor, çünkü içindeki duygu o; Baroni’nin yerinde olsa kendisi de tekme atardı, bu kadar basit bir empati kuruyor.
Bununla baş edemezsiniz.
Koca bir endüstrinin böylesine yetersiz kişilerin elinde oyuncak haline gelmesi bir skandaldır.
Meireles, Caner, Egemen, Baroni hep aynı şekilde ve benzer yorumla cezalandırıldılar.
Bir şey sürekli kendini tekrar ediyorsa o bilimin konusu haline gelir.
Fenerbahçe, vazgeçmeyeceğine göre bununla ancak daha iyi futbol oynayarak, işini şansa bırakmadan mücadele edebilir.
Ancak görünen o ki Webo ve Sow geri gelmeden Fenerbahçe eski haline geri dönemeyecek.
Son Söz, Onur'a...
Semih Kaya'nın Cumartesi akşamı yaptığı güzellikten sonra Baroni'yi oyundan attırmak için yapttığı şeyi sindirebiliyor, vicdanen huzur duyabiliyor mu?
http://twitter.com/uzaygokerman