Top Fenerbahçe defansının arkasına atıldığında iki stoperin arasından fırlayan Ömer takip edip gol vuruşunu yaptı. İki stoperden biri pozisyonu sonuna kadar takip ederken ikincisi aksiyon başladığı an koşusunu ve mücadelesini bırakıp Ömer’i kaleci Mert ve Egemen ile baş başa bırakacaktır.
Burada Fenerbahçe’nin iki tip futbolcu modeli çıkıyor ortaya; biri her ne olursa olsun sonuna kadar giderken diğeri ilk darbeyle oyundan düşüyor.
Fenerbahçe savunması genel anlamda sezon boyunca farklı futbolcularla hep benzer görüntüleri verdi.
Mücadeleni sonuna kadar yap, gerekirse topu kendi kalene gönder ama en azından dostlar seni alış verişte görsün!
Yıllar önce, yanılmıyorsam İnönü’de oynanıyordu, bir Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşması; maçın ikinci yarısının hemen başlarında hakem Müjdat’ı oyundan atmıştı. Pozisyonu hatırlamam mümkün değil, ancak Fenerbahçeli futbolcular karara uzun süre itiraz etmişlerdi. Malum, itiraz hiçbir şekilde hakemin kararını değiştirmiyor, on kişi kaldıktan sonra öyle bir mücadele başlatmışlardı ki, kısa süre içinde golü de bulup maçı kazanmışlardı.
Benfica-Fenerbahçe karşılamasının kırılma anı Gökhan Gönül’ün aldığı darbe sonrasında oyundan çıkmak zorunda kalışıydı. İkinci yarı soldan gelen her topa hem kendi hem de ters kademesinden müdahelede bulunuyordu. Onlardan birinde de ağır bir darbe aldı.
Gökhan Gönül’ün durumunun önemi Volkan’ın gözyaşlarında kristalleşiyordu.
O an Fenerbahçeli futbolcuların arkadaşlarının düştüğü bu durumdan etkilenerek rakibe karşı daha sert oynayabileceğini düşünmüş, beklemiştim.
Oynayanlar da vardı; Kuyt gibi, ancak genel görüntü standart temponun korunmasıydı.
Geçen sene 12 Mayıs’taki finalde olduğu gibi...
Bu kadar kırılgan ve ortalama futbol oynarsanız bir hamle fazla yapan rakibe karşı boynunuz bükük kalırsınız.
Aykut Kocaman’ın ifade ettiğini gibi daha fazla koşmak, mücadele etmek günümüz futbolunda belirleyici oluyor, fark yaratıyor.
Fenerbahçe’nin final maçlarda her şeyi yapmasına karşın bir türlü sonuca ulaşamasının nedeni içinde bulunduğu standart temponun üzerine bir türlü çıkamayışıdır.
Benfica’nın son maçta Fenerbahçe’ye karşı üstünlüğü de sadece buydu. Benfica’nın tuhaf saçlı ukala teknik direktörüne “daha iyi takım olduğunu” söyleten şey de yine mücadeledir.
Fenerbahçe bu sezon en kritik sınavlarında gereken mücadeleyi sahaya yansıtamadı.
Karabükspor maçı Aykut Kocaman’ı bile devam etmekten vazgeçirecek, güçsüzleştirecek kadar umutsuz, vurdum duymaz oyuncu karakteri vardı sahada. Futbolcular durumun farkındaydı hocalarını geri getirmek için ister istemez kendilerini ön plana attılar.
Örneğin Sivasspor kaybedilmiş olmasına karşın futbol açısında tatmin ediciydi; farklıydı.
Dün oynanan İBB karşılaması Karabükspor maçının da altında bir standarttaydı.
Futbolda temel ölçü, aktör futbolcudur. Onun nasıl oynuyor olduğu, işine yaklaşımı belirleyicidir. Maç seçen bir takım olursanız geleceğiniz yegane nokta burasıdır.
2008’de Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale çıkmış olmanın verdiği güvenle Ali Sami Yen’deki sezon finali öncesinde ellerinde kahveyle takım otobüsüne binerlerken Fenerbahçeli futbolcular daha maçı orada kaybetmişlerdi.
Zico’nun ipini de maç başlamadan çekmişlerdi.
Löw, Zico ve şimdi de Aykut Kocaman...
Bu üç teknik adam Fenerbahçe için kritik öneme sahip teknik adamlardır. İlk ikisinin nasıl gittiğini biliyoruz, şimdi Aykut Kocaman’ın başında teneke çalıyorlar.
Nedeni, teknik, taktik, oyuncu değişikliklerinden, %51 rakibe şans tanımasından değil, futbolcuların sahada profesyonelce işlerini yapamamasından kaynaklanmaktadır.
Sahada oynayan, ter döken ve her sezon her durumda milyonlarca euro kazanan, en küçük olaydan etkilenip psikolojileri bozulan futbolcular işlerini yapmayacak, ona forma veren teknik direktör de sorumlu olacak, bu geri kafalı bahane üreten düşünce sitemine bağlı kalınırsa daha çok teknik direktör gelip geçer.
Tekrarlar yaşanır, durur.
Şampiyonlukların kaybedilmesinde bir çok etken vardır ancak önce kendi işini yapıyor olacaksın.
http://twitter.com/uzaygokerman