Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Fenerbahçe’nin kadro ve form durumunun en üst düzeyde olduğu dönemlerde Beşiktaş’ın bir şekilde gelip yendiği bir rekabetin tarihidir bu derbi.

Özellikle 2005’te oynan Rıza Çalımbay’ın teknik direktör olduğu maç hafızalardan silinecek gibi değil.

2012 Süper Final’de İnönü’de Beşiktaş’ın 1-0 kazandığı karşılaşma ile geçen sezon Olcay’ın son dakikada attığı golle 3-2 biten maçlar neredeyse ligin kaderini belirledi diyebiliriz.

Geçmişteki anlamıyla geleneğin devam ettiği bir rekabet olarak sivriliyor Fenerbahçe-Beşiktaş eşleşmesi...

Haberin Devamı

Ancak futbolu tılsımlarıyla değil, sahadaki şekliyle yorumlamamız gerekiyor.

Beşiktaş’ı son yıllarda takım içinde lider oyuncusu olamayan tarzı ve yapısıyla tanımlıyoruz. Fernandes ısrarla o görevden uzak duruyor. Ne zaman bir oyuncu ön plana çıksa kısa süre içinde başka bir şeye dönüşüveriyor.

“Sosyalist takımın” sonu

Bu durumu Biliç “sosyalist takım” olarak adlandırlımaya başlasa da kapitalizmin yüksek değerleri bu anlayışı pek sevmedi. Kısa süre sonra da bir daha kimse ağzına bu deyimi almaz oldu; özellikle Galatasaray derbisinden sonra.

Yine de Beşiktaş çok koştuğu, yardımlaştığı, tek paslarla rakip kaleye hızlı gittiğinde başarılı olabiliyor. Beşiktaş’ın son zamanlardaki golleri hep bu şekilde atılıyor; üç pası geçmiyor. Bir oyuncu topu ayağında fazla tuttuğunda, eveleyip, gevelediğinde o pozisyon Beşiktaş için bitmiş oluyor.

Oğuzhan, Fernandes, Olcay buna çok yatkın oyuncular ve bu işi de çok iyi beceriyorlar.

Ancak Gökhan Töre için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. O topla oynamayı daha çok seviyor. Üst üste attığı iki gol bunu biraz da pekiştirdi sanki. Geçen hafta yaptığı asistler aksini söylese de iş atağa çıkmaya geldiğince çok değişiyor.

Üstelik Fenerbahçe’nin temel zafiyeti de burada zaten. Geçen hafta Antalyaspor maçı kazanamadıysa forvet oyuncularının beceriksizliğindendi.

Kuşkusuz Beşiktaş’ın gol ayakları bu kadar cömert olmayacaktır.

Beşiktaş’ta Sivok oynadığında takım savunması başka bir şeye dönüşüyor. Her takıma gerekli bir oyuncu; savunmada müthiş işler çıkarıyor. Yanında oynayan tandemini de toparlıyor.

Haberin Devamı

Fakat Beşiktaş defasının sağ tarafında Serdar hala belirsizliğini koruyor. Bu bölgede Caner’le yapacağı mücadeleden nasıl çıkacağı gerçekten merak konusudur.

Sol tarafta Atiba’nın (Biliç Motta ile maceraya girmek istemeyebilir) oynaması muhtemel gözüküyor. Bu oyuncu olmasaydı Biliç bu takımı nasıl kurardı o da başka cevaplanması gereken bir soru. Savunmada oynamadığı bölge kalmadı.

Beşiktaş tipik bir orta saha takımı; Fenerbahçe’yse hücum, forvetiyle ön plana çıkıyor.

Belirleyici olan da bu olacaktır. Sezon başından beri Fenerbahçe üç hücum oyuncusu ile, kanatlardan gelen savunma oyuncularıyla beş kişiyle rakip alanda oynuyor. Buna orta sahadan desteğe gelen Alper/Baroni/Meireles gibi oyuncular da eklenince karşısındaki takımın savunmadan başını kaldırması mümkün olmuyor.

Biliç bu oyun düzeni karşısında orta sahasını geriye mi yaslayacak yoksa Fenerbahçe’nin ne yaptığına bakmadan kendi oyununu mu oynayacak?

Fenerbahçe buna izin verecek mi?

Haberin Devamı

Kuşkusuz Ersun Yanal’ın takımı, Aykut Kocaman’ınkine oranla daha az kontrollü top oyunu oynuyor; özellikle Kadıköy’de...

Mancini, Galatasaray’ı kendi yarı alanına kapatıp, Fenerbahçe’nin top oynamasına, hücum etmesine izin vermediği için pasa dayalı oyun oynamak zorunda kalmışlardı; ancak Fenerbahçe çok iyi becerdiği uzun toplarla bu kalabalık savunmayı da aşmasını becerdi.

Beşiktaşlı oyuncular topu ayaklarında tutmadan hızlı paslarla orta sahayı geçmeyi denerse Fenerbahçe’nin bu oyun örgüsünde zayifet olabilir. Bu durumda oyun orta sahadaki mücadeleye dönüşür.

Burada da Ersun Yanal’ın hamleleri var.

Kuyt ve Sow, oynadığında da Emenike orta alana çok sık gelip buradaki çözümsüzlüğü açıyorlar.

Caner-Gökhan Gönül farkı

Hiç kuşku yok ki Fenerbahçe’nin en büyük silahı kenarda oynayan iki savunma oyuncusudur.

Caner ve Gökhan Gönül yaptıkları bindirmelerle rakip takımı çok yoruyorlar. Özellikle bu iki oyuncunun ceza sahasına indirdiği toplar savunmayı canından bezdiriyor; hataya zorluyor.

Bu topların ceza sahasına her inişinde hücumda Fenerbahçe’nin üç hatta dört kişiyle olması rakibin de bu bölgede daha fazla oyuncu ile bulunmak zorunda kalmasına neden oluyor.

Emenike gibi sonuca kesin etki eden oyuncunun son 30 dakikada maçın kaderini değiştirecek derecede hazır olması da başka bir detaydır.

Bütün bu denklemleri alt alta toplayıp bir çözüm kümesi oluşturduğumuzdaysa ortaya Fenerbahçe’nin ağırlığı çıkıyor.

Beşiktaş maçı kazanabilmek için öncelikle Fenerbahçe’nin avantaj gözüken bu taraflarının çalışmamasını sağlayacak, sonra kendisi en iyi bildiği şeyi çok daha iyi yapacak ve şansı da elbette yardım etmesi gerekecektir.

Fenerbahçe’nin her maç en az iki gol attığını da düşünürsek Beşiktaş’ın bu karşılaşmayı kazanması için 3 gole ihtiyacı olacaktır. Eğer Fenerbahçe üç gol atarsa zaten Beşiktaş’ın böyle bir şansı olmayacaktır.

Ligin kaderini belirleyecek maç

Fenerbahçe çok uzun yıllardan sonra ilk defa işi çok sıkı tutuyor ve fikstür avantajını doğru kullanıyor. Trabzonspor maçını kazanmış olsa bugün çok farklı bir lig tablosu ortaya çıkmış olacaktı.

Kuşkusuz yayıncı kuruluş dahil olmak üzere hemen bütün Türkiye Fenerbahçe’nin bu maçı kaybetmesini istiyor.

Fenerbahçe’nin kazanması demek Galatasaray ile 9, Beşiktaş ile 10 puanlık bir fark anlamına geliyor. Kasımpaşa-Galatasaray maçından Galatasaray’ın 3 puan ile çıkacağını hesap ediyoruz elbette. Bu durumda Fenerbahçe en yakın üç rakibine toplam 28 puanlık bir fark etmış oluyor; ligin de bir anlamda ömrünü etkiliyor.

Böyle zamanlarda iyi saatte olsunlar Türkiye’de hep devreye girmiştir.

Bu akşam Gulyabani’nin ortaya çıkıp çıkmayacağını da merakla bekleyeceğiz.

Fenerbahçe-Galatasaray maçında izlediğimiz şekliyle hakem faktörünün ön plana çıkmadığı, sportif değerlerin konuşulduğu bir derbi olmasını yürekten istiyoruz.

http://twitter.com/uzaygokerman