İki takımın da sezonda yaşadıkları başarısız sonuçlar ve bulundukları pozisyon nedeniyle heyecanı nispeten daha düşük, gazı kaçmış bir derbi oynanacak TT Arena’da.
Ancak derbiyi her iki takım için çok daha değerli hale getiren etken de yine bu başarısızlıkları oluyor.
Galatasaray olsun Fenerbahçe olsun bir derbi galibiyeti alıp sezonu en azından rakibini yenerek tamamlamış olmanın arzusu içinde.
Peki bu derbinin favorisi kim?
Artık bu cümleyi kuracak yaşa geldim. 40 yıldır bu ülkede futbol izliyorum.
Maçın oynanandığı stadyumların eşit taraftar ile dolduğu 1980’li yıllarda bu derbilerin sonucunu önceden kestirmek zordu çünkü takımların o sezon ne yapmış oldukları, ligdeki pozisyonları, form durumları karşılaşmaya direk etki etmezdi.
Esas mesele maça kimin daha motive olacağıyla ilgiliydi.
1980 ve 90’lı yıllar Fenerbahçe’nin psikolojik üstünlüğü eline geçirip, galibiyet sayısını da rakibine karşı artırdığı bir dönemdi.
Özellikle 1987’ten sonra Galatasaray’ın ligte daha ağır basmaya başlaması; bunun aksine Fenerbahçe’nin görece kötü sezonlar geçirmesi sebebiyle derbiler Fenerbahçe için çok önemli karşılaşmalara dönmüştü.
7-1 kaybettiği için hiç unutulmayan Sigma Olomouc karşılaşması sonrasında oynanacak derbi öncesinde tüm Türkiye Galatasaray’ı favori gösterirken Fenerbahçe çıktı rakibini yendi.
Yine Galatasaray’ın Avrupa’da kupaya gittiği yıl Fatih Terim’in Galatasaray’ını ceza sahasına girmeden yenmesi son yılların en önemli derbi randevularından biriydi.
Sonra Türkiye’de sporun, futbolun genel yapısı, paradigması değişti.
Stadyumların modern hale geldiği, bilimin, bilginin, fizik gücü, taktik ve oyuncu kalitesinin ön plana çıktığı günümüzdeyse artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
Favori kimse onun ağır bastığı ve kazandığı bir rakabet içindeyiz.
O zaman favori kim?
Galatasaray son iki sezondur kötü bir görüntü çiziyor. Geçen sezonu tamamladığı yer kuşkusuz bunun en çarpıcı sonucudur.
Geçen sezon iki takımın ligdeki randevusunda Fenerbahçe şampiyonluk yarışına devam ediyordu ve kazanmak için çıkmıştı.
Ancak takım içindeki huzursuzluklar bazı oyuncuların başka hesaplar içinde olmaları nedeniyle o karşılaşma berabere sonuçlandı.
Fenerbahçe kazanabilir miydi? Kesinlikle!
Galatasaray bir önceki hafta Başakşehir’e 4-0 gibi açık bir skorla kaybetti. Bu aslında Galatasaray’ın içinde bulunduğu durumla ilgili net bir mesaj veriyor.
Ligin 20. Haftasında yapılan İgor Tudor hamlesi takımın tüm dengesini değiştirdi.
Galatasaray’da bir takım beylikler oluştu; Sneijder Beyliği, Podolski Beyliği, Selçuk İnan Beyliği gibi...
Kuşkusuz tüm bunlar ister istemez teknik adam ile ilişkide etkili oluyor. Tudor gibi bir hocanın daha Florya’ya adım atmaz bunu fark etmemesi düşünülemez bile. Zaten o da işe buradan başladı.
Ancak başka şeylerle de uğraştı. Örneğin takımın taktik kurgusuyla oynadı. 3-5-2’yi denedi.
Her maç ayrı bir kadro ve oyun düzeniyle sahaya çıktı.
İnişli çıkışlı bir grafik sergiledi. Ancak tüm kritik maçları da kaybetti.
Takım mücadele etmiyor, fizik gücü düşük diye yüklendi. Antrenman temposunu artırdı.
Yönetim Tudor yerine Galatasaray’ın iç yapısına çok daha hakim birini getirmiş olsaydı muhtemelen takım bugün yaşadığı kargaşadan başka bir yerde olurdu.
Mesele kazanmak ya da kaybetmek değildir; takımın iç yapısında olup bitenlerdir.
Fenerbahçe cephesinde durum çok daha farklı; zaten yılların oluşturduğu bir kadro ve oyun istikrarı var.
Pereira bununla oynamaya çalıştı beceremedi; sezon başında o da 3-5-2’yi denedi. Caner ve Gökhan Gönül takımda kalmış olsaydı şu an ligde bu taktik kurguyu en iyi oynayabilecek takım Fenerbahçe olabilirdi. Ancak Şener ve Hasan Ali ile bunu yapamıyorsunuz; başka bir şey oynamanız gerekiyor.
Advocaat daha akıllıca hareket edip, Fenerbahçe’yi özüne döndürdü.
Ligde Beşiktaş’ın 11 puan gerisinde kalınması bir ölçü değildir; çünkü bunun 8 puanı ilk üç haftada alınmıştır ve Fenerbahçe’nin oynadığı oyunun sonucu olmamıştır.
Kalesine çok daha az şut gelirken, isabetli şutların gol olma oranı en yüksek takım olmuştur bu sezon Fenerbahçe kalesi.
Kuşkusuz kaleci performansının büyük etkisi vardır.
Galatasaray aksine kalesine çok daha isabetli şut gelirken Muslera etkisinin belirleyici olduğu sezonlar yaşıyor. Hatta Muslera sayesinde şampiyonluklar kazanıyor.
Fenerbahçe ne oynayacağını bilen ancak bunu çeşitli sebeplerle sahaya uygulamada sorun yaşayan bir takım.
Sezonun ikinci yarısında Advocaat’ın Yönetimle girdiği gereksiz diyaloglar nedeniyle işi inada bindirdiği de oldu.
Fenerbahçe’nin bir diğer meselesi taraftarın takımına sırtını dönmesiyle yaşandı.
Ancak Fenerbahçe’nin sezon içinde Avrupa maçları da hesaba katılırsa Galatasaray’a oranla çok daha iyi maçlar oynadığını söylemek mümkündür.
Her iki Feyenoord maçı, İstanbul’daki Manchester United, ligdeki Galatasaray, lig ve kupadaki Beşiktaş, ligdeki son Başakşehir randevularının hepsinde Fenerbahçe rakiplerine oranla çok daha iyiydi.
Kısaca özetlediğimiz bu durum çerçevesinde derbide kazanmaya daha yakın taraf Fenerbahçe’dir.
Galatasaray bu durumu hafta içinde takım içindeki kavgayı ateşkes yaparak ve saha-seyirci avantajıyla dengelemek istiyor.
Bu maç Tudor için de önemlidir. Ayrıca takım içinde piyasa yapmaya çalışan futbolcular için de.
Advocaat’ın böyle bir derdi olmadığı için rahat davranıyor. Fenerbahçe’nin de gelecek sezon planlaması içinde kalmak isteyen futbolcular derbiyi şans olarak görüyor olmalıdır.
İlginç bir istatistik var, Takım Oyunu programındaki arkadaşım Bozkurt K. Yılmaz hatırlattı; Fenerbahçe 1991 yılından bu yana Galatasaray deplasmanında penaltı kazanamıyormuş.
Kimbilir Fırat Aydınus 26 yıl sonra ilk düdüğü çalacak hakem olur?
Göreceğiz.