Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Fenerbahçe’nin peş peşe kaybettiği puanlarla liderliğe veda ettiği, bununla da kalmayıp üstüne 4 puan geri düştüğü zirve yarışı öyle bir şekil aldı ki Pazar akşamı ev sahibinin puanlar kaybetmesi belki de ligdeki psikolojik kaderini etkileyecek duruma dönüştü.

Fenerbahçe’nin Akhisar maçını kaybetmesi irrasyoneldir. Yani akıl dışıdır, ancak futbolda böyle tuhaf maçlar oynayabiliyorsunuz. Tıpkı 2000 yılında Fenerbahçe’nin ceza sahasına bile girmediği Ali Sami Yen deplasmanından 1-0 galip dönmesi gibidir.

Haberin Devamı

Futbol kendi halinde kalsa muhtemelen hem heyecanı hem de seyir zevki çok daha yüksek bir rekabete dönüşecektir.

Ancak öyle olmadığını da son yıllarda görüyoruz.

Rekabetin çivisi çıkmış durumda.

Ve bu birçok kişi olduğu gibi taraftarlar tarafından bilinir ve hissedilir olunca işin takip heyecanı da şekil değiştiriyor, gerilimi artıyor.

Örneğin geçen sezona dair en çok sorulan sorulardan bir tanesi; Fenerbahçe’nin Avrupa Kupalarına katılmayacak olması ligin zirve mücadelesini ve şampiyonunu belirlemede etkisi olmuş mudur?

Soruyu başka bir şekilde sormamız gerekirse, zirvenin birincisinin Şampiyonlar Ligi’ne gideceği bilinseydi, geçen sezonki mücadele sadece ikinciler arasında olur muydu?

Kulüpler çok önemli ekonomik sıkıntılarla hayatlarını sürdürmeye çalıştıkları bu dönemde kuşkusuz yayın gelirlerinin paylaşımından onlara düşen gelirler de belirleyici ve bağlayıcı hale geliyor.

Aslında bu durum bütün büyük kulüplerin ortak sorunudur.

Ancak sezonun ortasında Aziz Yıldırım’ın tek başına havuz ve yayın geliri paylaşımı üzerine yaptığı sivri çıkış nedeniyle yine olanca “sevimsizliğiyle” ortaya çıkıverdi.

Havuz büyük takımların olduğu kadar diğerleri için de büyük öneme sahiptir. Birleşik kaplar gibi birbirine bağlı kulüplerin bir bölümünün bu gelirlerden payı arttığında diğerlerinin düşeceği de kesindir.

Yayın gelirlerini belirleyen yayıncı kuruluşun da sistem üzerindeki etkisini tartışmaya zaten gerek bile yoktur.

Aziz Yıldırım’ın “gerekirse havuzu bozarım!” çıkışının birçok bakımdan bir ölüm fermanı niteliği taşıdığına kuşku yoktur.

Haberin Devamı

Bozulan havuz gerçeğinden sistemin içindeki herkes etkilenecektir.

Maalesef bu elleri kolları bağlayan bir durumdur. Türkiye bu sorunu aşacak bir potansiyel barındırmıyor. Aziz Yıldırım’ın yapmış olduğu bu çıkış aslında hiçbir anlam ifade etmiyor, Fenerbahçe için.

Yani Fenerbahçe’ye yeni bir şey kazandırmıyor.

Fakat kafa da karıştırıyor.

Malum Aziz Yıldırım’ın sporumuzdaki en kötü aktör olduğunu mümkün olduğunca herkes ateşe bir odun atarak besliyor. Buna Aziz Yıldırım da körükle hava üfleyerek katkı sağlıyor.

Şimdi yine kafa karıştıran bir rekabet ortamının içindeymişiz gibi görüntü var.

Aziz Yıldırım’ın “havuzu bozarım” tehdidinin ligin kaderini ve geleceğini ne şekilde belirleyecek olduğu şimdi ve sonrasında hep sorulacak bir soru ve üzerinde konuşulacak önemli bir konu olarak duracaktır.

Mesele Fenerbahçe’ye karşı mücadele eden takımların canını dişine takarak mücadele etmeleri, taraftarlarının tribünleri cehenneme çevirmeleri veya fair play dışı tezahüratlar sergilemesi, hakem kararlarının Fenerbahçe aleyhine olması ya da lehine daha az düdük çalması, medyanın Fenerbahçe’nin haklı olduğunu değil haksızlıklarını dile getirmesi, PR faaliyetlerinin tam aksi yönde döndürülmesi gibi konular değildir.

Haberin Devamı

Belki de ondan çok daha önemli olan şey bütün bu olumsuzluk ve negatif gerçeklerden Fenerbahçe’nin rekabet halinde olduğu takımların etkilenmemesi veya daha az hissediyor olmasıdır.

Fenerbahçe ve Galatasaray arasında oynanacak derbinin sonucunun ligin seyrine ne etkisi olabilir ki?

Ligin tamamlanmasına 10-11 hafta varken, aradaki 1 ya da 6-7 puanlık farkın normal rekabet koşullarında hiçbir anlam ifade etmediği bir gerçektir.

Hatta 2006 sezonunda olduğu gibi ligin son haftalarında Fenerbahçe’nin rakibini 4-0 yenmiş olmasının hiçbir öneminin olmadığı yaşanmış ve görülmüştür.

Futbolumuza hep bir yerlerden bir şeylerin dokunuyor olduğu hissi her geçen gün rekabet ortamının centilmenliğini, dürüstlüğünü ve güvenirliğini ortadan kaldırmaktadır.

Böyle güvensiz bir ligin takımlarının taşıdığı formalara kimse markasını yazdırmak istemektedir.

Daha güçlü sponsorlara ihtiyaç duyulan bir ortamda bu olmazsa olmaz bir durumdur.

Pazar günü oynanacak derbi belki de futbolumuzun en gerçek halidir. Ancak futbolumuzu bu derbi belirlemiyor, aksine bu derbinin kendisi bazı şeylerin üzerinin örtülmesine neden oluyor.

Son yıllarda olan bu hep bu oldu.

http://twitter.com/uzaygokerman