Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

1996 yılında daha önce başvurusunda bulunduğum bir iş görüşmesine çağrılmıştım. Görüşme büyük bir toplantı odasında yapılmıştı. Beni en fazla etkileyen tarafı profesyonel bir insan kaynakları şirketinden alınan danışmanlık hizmetiydi.

Şirket öncelikle bana bir test yaptı. Test sonuçlarını ortamda birlikte değerlendi. Sonra da kişilik özelliklerim başta olmak üzere bir sürü soru sordu.

Aklımda kalan en önemli detay soru da şu olmuştu.

“Bir kriz anında nasıl davranıyor olduğunuzu gösteren, başınızdan geçen olayı paylaşır mısınız?”

Haberin Devamı

Ben de askerlik sırasında başımda geçen bir tecrübeyi anlattım. Etkilendiler ki kısa süre sonra işe başlamam için davet aldım.

Hepimizin birer mesleği var. Profesyonel yaşantı çok acımasız neredeyse vahşi doğada hayatta kalmayla bile kıyaslanabilecek kadar güç bir ortamdır.

Duygulara asla yer yoktur.

Her an bir karar almanız veya vermeniz gerekir.

Verdiğiniz her türlü kararın sorumluluğu size yüklenir ve hesap sorulur.

Profesyonel yaşamın içinde başarılı olduğunuzda kimse bir gol sevinci yaşar gibi sevinmez. Ancak başarısızlığınız en ağır şekilde cezalandırılır, işinize mâl olabilir.

Çoğu zaman yasal mesai sürelerinin dışında da çalışırsınız ve karşılığını alamazsınız. Prim sistemi her iş kolunda yoktur. Olanlar için bile ona ulaşmanın yolu zorlaştırılmıştır.

Motivasyonunuzu kendiniz yapmalısınız ve bunu etkileyecek hiçbir duygusallığa izin vermemelisiniz.

Buraya kadar anlattığım şeylerin eksiği çoktur ancak fazlası yoktur, hepimiz biliyoruz, değil mi?

Peki…

Deniz Çoban bize hangi gerçeği gösterdi
Deniz Çoban, dün çok duygusal bir konuşma yaparak faal hakemliği bıraktığını açıkladı. Hakemi bu sona sürükleyen olay da Pazartesi günü dünyada eşine rastlanmadık bir şekilde kameraların önüne geçip, karşılaşma sırasında verdiği hatalarda pişmanlık duyduğunu ifade edip, özür dilemesiydi.

Duygusal bir millet olduğumuz için Deniz Çoban’ın bu hareketinden çok etkilendik. Rıza Çalımbay, yayında hakeme destek çıkarak omuz verdi.

Hatta dün Aziz Yıldırım basın toplantısında, neredeyse bütün hakemlere benzer bir öneride de bulundu.

Haberin Devamı

Bir maç yönettim her hakemin yapabileceği hatalar yaptım. Ne bir terbiyesizlik ne de kaba bir davranış gösterdim. Soyunma odasına girdim verdiğim kritik kararlar olduğunu biliyorum ama inanarak verdiğim kararlardı. Maçla ilgili bir mesaja gelmiş olumlu ya da olumsuz. Rıza hocam soyunma odasına geldi. Kendisini çok severim. “Müsaade istiyorum girebilirim” dedi. “Tebrik ederim çok güzel bir maç yönettin” dedi. “Kesinlikle farklı bir amaçla söylemiyorum. Ama penaltıyı gördüm penaltı değildi” dedi. Telefondan pozisyonu yeniden izledim. Üzerimi değiştirdim Rıza hocanın yanına gidip onunla konuşmak istedim. Kasımpaşa soyunma odasına girdim. Bütün futbolcuların kafası önde, hakem gelmiş, takımın 3 puanı gitmiş, gayet saygılı “buy’run hocam bir şey mi istediniz” dediler. “Rıza hocaya götüreyim” dedi. Beni bir koridora götürdü. Rıza hoca röportaj veriyormuş o an. Ben de oradaki açıklamamı vicdanım, hislerimle yaptım.

Orada söyledim bütün sözleri, inanarak, kalben, vicdanımın sesini dinleyerek, Hata yaptığımı üzerine basa basa söyledim. Vicdanımın sesini durduramadım. Benim niyetim Rıza hocayla konuşmak, dostluğumuza binaen onunla bir şeyler paylaşmaktı. Ama bir güç beni oraya götürdü. Vicdanımın gücünü durduramadım. O açıklamaları yaptığım andan itibaren de benim için hakemlik bitmişti.(*)

Haberin Devamı

Bu konuşmanın içinde duygu, arkadaşlık, dostluk, samimiyet var.

Tek bir şey yok; profesyonellik!

Profesyonel, kriz anında duygularını da kontrol edebilen, doğru ya da yanlış bir karar verebilen bir kişidir.

Mesele profesyonelin kriz anında verdiği kararda değil, o kararı nasıl veriyor olduğuyla ilişkilidir.

Deniz Çoban’ın iyi bir hakem olup olmadığını belirleyecek şeylerden biri de budur işte.

Ülkemizde bunu ölçebilen bir kurum var mı?

Bir sporcu, teknik adam, antrenör, hakem, yönetici nasıl yetişiyor?

Yetişirken yanına kimleri dâhil ediyor?

Deniz Çoban’ın açıklamalarını okurken fark edebildiğim ilk şey; hakemin kriz yönetmeyi bilmeyen, duygusal anlamda iniş çıkışları olan ve karar alma sürecinde de bunu ön plana çıkaran bir profile sahip olmasıydı.

Bu kişinin doğru maç yönetebilmesi, kalabalıkların baskısı altında kalmadan sahada işini yapabilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum.

İşte tüm mesele de burada düğümleniyor.

Yaklaşık bir buçuk sene önce Yunus Yıldırım ile ilgili yaptığım değerlendirmede de kısaca bunun altını çizmiştim. (*)

Deniz Çoban bize hangi gerçeği gösterdi

Yunus Yıldırım bir pozisyonda Egemen Korkmaz’a kart göstermek için ekstra depar atmış ve çok ilginç bir fotoğrafa neden olmuştu.

Bana göre o an Yunus Yıldırım bir kriz anını yönetmekten aciz bir durumdaydı.

Bir kişi hakem olmayı seçiyorsa dünyanın en zor işinin altına giriyor demektir. Hakem olmanın hâkim olmaktan hiçbir farkı yoktur. Bu işin “pardon” demesi de olamaz.

Bir hakem de hâkim de elbette yanlış karar verebilir; ancak karar anında onun kararını etkileyen dış etkenler, duyguları, inançları kontrolsüzce ön plana geçerse burada çok önemli bir hata söz konusu olur.

Türkiye’de yaygın uygulama budur.

Bir hakem yeteneklerini, değerlerini, başarılı taraflarını görebildiği gibi eksiklerinin, zaaflarının, yetersizliklerinin de bilincinde olmalıdır.

Hiç kimse anasının karnından yetenekleriyle doğmuyor. Tesadüfen ve şans eseri de olsa bir mevki elde edebilirsiniz. Başarı oraya gelmiş olmanız değil, sürekliliğinizi, yerinizi koruyup koruyamayacağınız ile ölçülecektir.

Kriz yönetmede zaafınız mı var; kalabalıklar önünde zorlanıyor musunuz?

Olabilir, kekeme İngiliz Kralı bile bunu yaşayabiliyor. Eğer bu sizin işiniz, göreviniz haline gelmişse demek ki bunu çözmeniz gerekiyor.

Çözebilir misiniz?

Kesinlikle!

Ancak bu işler sadece birer haftalık seminer veya hakem kamplarında uluslararası deneyime sahip hakem hocalarıyla başarılamaz.

Kişinin kendisine de yatırım yapması gerekir.

O paralar neden veriliyor?

Endüstriyel sporun geldiği seviye ortadadır. Milyarlarca doların sürekli hareket ettiği bir sektörden söz ediyoruz.

Milyarlarca insan bu spor olaylarını takip ediyor.

Dün Aziz Yıldırım haklı olarak söylüyor.

“Koşuda başarısız olan insan, gelip burada derbi yönetiyor. 70 milyon euroya yakın harcama yaptık. Bir hakemin düdüğüyle biz o kadar rakamları herhalde sokağa atamayız.”

Deniz Çoban göz önündeki örnektir. Diğerlerinin ruh halini bilmiyoruz. Bir maçı nasıl yaşıyorlar, sonrasında bunun etkileri üzerlerine ne şekilde izler bırakıyor, takip edemiyoruz. Ancak örnek çarpıcıdır ve tam da zamanında önümüze gelmiştir.

Meselenin tam çözümünün nerede düğümlendiğini bize göstermesi bakımından ilham ve fikir vericidir.

Futbolda her şey gelişiyor, yeri geliyor masaya yatırılıyor, üzerinde uzun uzadıya konuşulur, konu hakemler olduğunda sessizce geriye çekilip hiçbir şey yokmuşçasına hayata devam etmeyi samimi bulmuyorum.

Mesela “ne demek biz hakem konuşmuyoruz?” Belki de doğru konuşmadığın için, peşine düşmediğin, kafa yormadığın için sorun büyüyor da büyüyor.

Deniz Çoban bize bir gerçeği gösterdi. Bu yazının genel çerçevesinde ona yönelik bir eleştiri olsa da kendisine teşekkür etmek de gerekiyor.

(*)https://www.milliyet.com.tr/deniz-coban-hakemligi-birakti----2124891-skorerhaber/

(**)https://www.milliyet.com.tr/uzay-gokerman--fenerbahce-algisi-yonetimi--1834984-skorer-yazar-yazisi/

http://twitter.com/uzaygokerman