Askerlikte rütbeye saygı, hiyerarşik yapılanmaya öncelik ilk sıradadır. Bir ast, üstünü daima selamlamak mecburiyetindedir. Selam kişiye değil o kişinin üzerinde taşıdığı rütbeye verilir.
Aynı şekilde bütün organizasyon yapılanmalarında görev ve yetkiye göre kişinin taşıdığı unvana göre bir hiyerarşi düzeni vardır.
Devletten örnek vermek gerekirse, cumhurbaşkanı, başbakanı sevmeyebilirsiniz. Ancak onların temsil ettiği göreve saygı duymak diplomasidir.
Milli forma da bir kişinin uluslararası platformda ülkesini temsil edeceği en üst seviyedir. Belki de o an ülke hiyerarşisinde en üst seviyede milli formayı taşıyanlar gelmektedir.
Teknik direktörü, futbolcusu, idarecisi bu kapsamdadır.
Eleştirebilirsiniz ancak saygı duymak hele görevini yaparken ona yardımcı olmak bir görev değil, bu ülkeye ait olmanın getirdiği bir duygu, sevginin parçasıdır.
Maalesef son yıllarda özellikle futbolda bu sevgi, duygu yok oldu. Onun yerini kin, nefret ve sevgisiz ortam aldı.
Bu bir dibe vuruştur.
Ülkemiz bir şekilde buradan kendisini kurtarıp yukarı çıkacaktır ancak yaşadığımız şey bugünün realitesidir.
Dün TT Arena’da bir milli maç oynanacak; önce taraftar milli futbolcusuna saldırıyor. Sonra yetmiyor rakip ülkenin futbolcusu sahaya çıktığında yuhalıyor, ıslıklıyor.
Bir sonraki karede milli futbolcunun sahadan ayrıldığı bir görüntü var.
Oynamayacağını öğreniyorsunuz.
Hatta stadyumdan ayrıldığı bilgisi geliyor.
Birkaç saat sonra futbolcu ayrılırken güvenlik görevlileriyle basın arasında bir arbede yaşandığına dair görüntüler ekrana geliyor.
Bu sırada günümüzün en etkili iletişim, paylaşım ve sivil toplum aracına dönüşmüş sosyal medyada konu tartışılıyor.
Herkes bir taraf olmuş, kendi cephesinden olayı yorumluyor.
Pardon yorumlamak bir düşünme biçimidir, kusuyor. Savaşıyor.
O an basın ile güvenlik arasında olanlar var ya sosyal medyadakileri bir araya getirin kadın, kız, erkek, yaşlı genç dinlemez birbirlerinin saçlarından tutarak yerlerde sürükler.
Durum bu…
En azından yansıyan, hissettiren duygunun karşılığı böylesi bir vizyon kuruyorsunuz.
Böylesi zamanlarda ilk refleks bir suçlu, sorumlu bulma telaşıdır.
Onu bulduğumuz an evimizde rahat rahat uyuyabiliriz.
Nasıl kirlenmiş, zihnimizin parçalanmış ve dağılmış olduğunun, düşünme mekanizmasının tamamen yok olduğunu fark etmek zaten sürecin doğal uzantısı olarak mümkün değildir.
Bu ülkenin damarlarından artık dolaşan şey pragmatizmdir; faydacılık, yararcılıktır.
Öyle olunca da ülkenin omuriliğini dimdik ayakta tutan, sinirini koruyan belin formu yumuşuyor, hatta omurgasız hale geliyor.
Buna da oportünizm diyoruz; fırsatçılık.
Hadi bugün biraz infaz yapalım, suçluları, sorumluları yakalayalım.
Rahatlayalım.
Çıkarın kazanları, yakın ateşleri, atın, pişirin ve afiyetle yiyin.
Hiçbiriniz suçlu ve sorumlu değilsiniz, geride iz bırakmayın.
http://twitter.com/uzaygokerman