Mancini geldiği gün boynuna doladığı sarı kırmızı kaşkol ve hava durumuna göre giydiği Galatasaray montuyla ilk günden itibaren kulübü ve camiayı kabullendiğini, sahiplendiğini ve bütünleştiğini gösterdi.
Bu önemliydi; çünkü belki kimsenin dikkatini çekmedi ancak her maç ayrı bir giyim tarzı, kaban, montu ile sanki defileye çıkan Fatih Terim’e göre Mancini çok daha sportif duruyordu saha kenarında. Bunu söylerken asla fiziksel özelliklerini kıyaslamaya çalışmıyorum.
Dün maç sırasında taraftarın kendisi için “istifa” talebini duyan Mancini’nin montunu çıkarma görüntüsü bu bakış ve değerlendirme ölçüsü içinde çok önemli bir ayrıntıydı.
Mancini elbette bir profesyonel; para için bu mesleği yapıyor. Ancak her iş kolunun bir taraftan para ilişkisi varken diğer taraftan da duygusal anlamda bir değere sahip olmalıdır.
Takım kurgusu bu duyguların bir araya gelerek büyümesi ve sinerji yaratmasıyla oluşturulur.
Takım oyunlarında bu bütünlük çok önemlidir.
Sadece takım oyunu mu, toplumsal anlamda da karşılığı vardır.
Maalesef çağımız bu ruha değer vermeyen bir anlayışa doğru evrilmektedir.
İnsanı metalaştıran, bir ekip olma özelliğinden çok herkesin birbirinin rakibi olduğunu hissettiren, parayı ön plana çıkaran, dedikodu, ayak oyunu, arkadan iş çevirme mekanizmasıyla çalışan, kişisel hırs ve menfaati besleyen bu düzen giderek geleneksel yapının yerini alıyor.
Modern organizasyon şemasını insani değerlere önem ve özen göstererek de kurabiliriz.
Çok tanıdık bir şeyden söz ediyorum sanırım, herkes için.
Galatasaray’da son bir seneden beri kaybedilen şey öncelikle budur.
Fatih Terim, Ali Dürüst, Albayrak...
Bu isimlerin çağrıştırdığı şey daha fazla samimiyet, iletişim, geleneksel ilişkilerdir. Galatasaray bugün bu isimlerin çağrıştırdıklarının eksikliğini çektiği onları tribünlerden bağırıyor.
Peki Mancini sarı kırmızı kaşkolu boynuna doladığında bize yalan mı söylüyordu? Gerçek yüzü Galatasaray montunu çıkarmasıyla mı ortaya çıkmıştır?
Kesinlikle hayır!
Mancini işini bizim bir türlü anlayamadığımız teknik doğruların içinde gerçekleştirmeye uğraşıyordu. Verdiği mesaj da nettir:
“Ben buraya geleceğin Galatasaray’ını kurmak için geldim!”
İnsani özelliklerimizi kaybetmeden de modern ilişkiler, sistemler kurabiliriz. Geleneksel kalıplarla sadece günübirlik işleri çözebiliriz.
Ünal Aysal belki bu sürecin gereklerini doğru teşhis etti ancak yöntemini oluşturamadı, doğru kuramadı, stratejileri de politikaları da hep yanlıştı.
En başından beri Fatih Terim doğru bir isim değildi sadece geçiş dönemine ait bir ara çözümdü. Ancak Fatih Terim Türkiye şartlarını kusursuz çok iyi bildiğinden Ünal Aysal’ın kafasındaki modelin kurulmasına da en büyük engeldi.
Ülkemizde radikal kararlar, önlemler alabilmek için maalesef kaos ortamları yaratmak gerekiyor.
Kaos bir yönetim modeli haline gelmiştir.
Oysa ilk sezon sonunda Ünal Aysal kafasındaki modeli uygulayabilmek için Fatih Terim’e teşekkür edebilmeliydi.
Ancak Fatih Terim’in gücü sportif anlamda Ünal Aysal’dan daha fazla olduğundan bunu çözmek için takımı bozmak gerekiyordu; Fatih Terim’i başarısız göstermek!
Türkiye’den Alex’in gönderildiği sezon Drogba’nın transfer edilmesinin başka hiçbir sportif gerekçesi olamaz.
Drogba ve peşinden Sneijder trasferleri Fatih Terim’in bütün sistemini, düzenini ve takım hakimiyetini yok etti.
Galatasaray’ın TT Arena’daki Orduspor ve Mersin İdman Yurdu maçları sürecin habercileridir. Doğru okumasını bilen için çok şey ifade eder.
Fatih Terim bu maçlarda bütün varlığını ortaya koymuş ve bir defa daha kazanmıştır.
Ancak o da bir şeylerin tuhaf gittiğini fark etmiştir. Milli Takım sürecine dair girişimlerin bu zaman diliminde başlaması muhtemeldir.
Ağurtos ve Eylül aylarında yaşanan kaotik süreç tamamen Fatih Terim üzerine kurgulanmıştır.
Bütün bunlar yaşanırken futbolcuların durumdan haberdar olmaması elbette düşünülemez. Sadece haberdar değil etkilenmemiş olması da...
Bugün Galatasaray’ın sahada ter döken futbolcularının vücut dilleri bize bunu zaten anlatıyor.
Bu doğru yönetilemeyen, yönlendirilemeyen insan topluluğunun verdiği reksiyondan başka bir şey değildir.
Böylesine yanlış bir kurgunun içine Mancini gibi bir profesyonelin getirilmesi ve sorunları tek başına çözmesinin beklenmesi elbette çarpık giden şeylere bir yenisi ekledi.
Sportif anlamda bir şeylerin doğru olmasını istiyorsak ve yepyeni bir sayfa açmaya çalışıyorsak Mancini’ye zaman ve sabır göstermek önemlidir; elbette herşeyden önemlisi ona inanıyor, güveniyor ve istiyor olmak gerekir.
Galatasaray taraftarının, olayları yanlış değerlendiren yorumcuların yazdıklarıyla, söyledikleriyle tepki vermek yerine Mancini’nin geldiği günden beri ne yapmaya çalıştığını anlaması önemlidir.
Hesabı Mancini’ye kesmek hataların üzerine yenisini eklemekten başka bir şeye yaramayacaktır.
Galatasaray’ı bugüne getiren kişi Mancini değil, yönetimdir. Yönetimin süreci yanlış kurgulaması, operasyonları samimiyetsiz bir şekilde gerçekleştirmesidir.
Mancini “bu benim takımımım değil” diyorsa yapılması gereken ilk iş onun kendi takımını kurmasına izin vermektir.
http://twitter.com/uzaygokerman