Uzun zaman sonra bir lig karşılaşmasında tribünleri dolduran 40 bin kişiye yakın Fenerbahçe taraftarının yarattığı atmosfer kaybetmeyi düşünmeyen takımın sonuna kadar itici ve motive eden gücü oldu.
Sezonun en iyi topu denilemese de futbolcuların sahada neyi arzuladıklarını göstermeleri bakımından sonuna kadar mücadelenin en üst seviyede olduğu bir karşılaşma izledik.
Topun oyunda kalma süresi 59.37 olarak kayıtlara geçti ki maçın çok durduğu, takımların sürekli boşluklara sığınma telaşında olduğu Süper Lig ortalamalarının çok üzerinde bir zamana karşılık geldiğini söyleyebiliriz.
Bu veri diğer takımlarla kıyaslanmadan çok anlamlı gelmeyecektir ancak lig ortalamasının 50 dakikalar mertebelerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Son beş yıldan bu yana topun oyunda kalma süresinin istatistiğinin oyunun en önemli verilerinden biri olduğunu sürekli dile getiriyorum. Bu veriye ulaşmak gerçekten altına kadar değerli bizim için.
Ayrıca Fenerbahçe %91 başarılı isabet sağladığı 585 pas ile ortalamanın oldukça üzerinde kalarak dikkat çekici bir istatistiği de yakalamış oldu.
Maç başına takımların bu sezon ulaşabildikleri ortalama isabetli pas verilerini şöyle sıralayabiliriz;
483 Başakşehir
444 Trabzonspor
428 F.Karagümrük
417 Başiktaş
398 Fenerbahçe
385 Galatasaray
Ve tabii takım halinde sahanın her yerinde yapılan ve %56’lık başarı yüzdesine ulaşılan 47’e karşılık 61 ikili mücadele sayısı zaten karşılaşmanın özellikle ikinci yarısındaki etkili oyunun ulaştığı sonuç oldu.
Sayılarla konuşmaya devam edelim; karşılaşma boyunca 114 (96 isabetli pas) defa topla buluşan Kim ve 104 defa topa dokunan Crespo Konyaspor maçının öne çıkan iki oyuncusuydu.
Pelkas’la attığı galibiyet golü öncesinde topun 21 pas ile sarı lacivertlilerde kalma süresi bir dakikanın üzerinde; 70 saniyeydi.
Kim 8/9, Serdar Aziz 7/11, Osayi 8/13, Crespo 11/16 ikili mücadelede başarı sağlayan oyunculardı.
11/26 isabetli şut çekti Fenerbahçe.
Kaleci Altay, Attila ve sonlarda oyuna dahil olan Berisha ve Ozan hariç Konyaspor kalesine tüm oyuncular en az bir kere şut çekme teşebbüsünde bulundular.
Bütün bu veriler bir takımın diğerine karşı kurduğu baskı ve üstünlüğün net sonucu ve siyah-beyaz-gri pozisyon tartışması yaşanmaksızın hak edilmiş bir galibeyetin de ilanı oldu.
Fenerbahçe’nin bu sezon ligin alt sıralarındaki takımlarına karşı etkili hatta bol gollü gabiliyetlerini izlemiştik ancak hep bir yerde eleştirdiğimiz birkaç detay bu karşılaşmaların üzerine gölge gibi düşmüş, bir sonraki maç için “acaba” sorusunu da kafalarda bırakmıştı.
Konyaspor, bu sezon Süper Lig’de İlhan Palut yönetiminde önemli işlere imza attı. Birkaç hafta önce Galatasaray’a karşı net oyun ile bir galibeyet aldı. Trabzonspor’a kaybetti ancak o maçın son bölümlerinde etkili olan yine Konyaspor’du.
Fenerbahçe, şampiyonluktan koptuğu, elde kalan son hedef ikincilik ve buradaki en büyük rakibi Konyaspor olduğundan mutlak kazanması gerekiyordu.
Tüm takımın anlamış, ikna olmuş ve bu hedefe ulaşmak adına ortaya koyduğu mücadele Fenerbahçe’nin düne dair en önemli kazancıydı.
İyi mücadele ile iyi oyun aynı anlama gelmiyor. İkisinin bir arada olması Süper Lig standartlarının oldukça altında kalan bir olgudur.
Takımlar bir şekilde mücadele ortaya koyarlar, pragmatist oynarlar ancak bu asla iyi, doğru, bilinçli oyun demek değildir.
Fenerbahçe’nin de çok iyi oynadığını; “rakibini taktiksel anlamda çözdüğünü” söylemek fazla iyimser olur.
Bunun için belli oyun düzeninin tekrar ettiğini, takımdaki tüm oyuncuların birbirini tamamladığını gözlemleyebilmek gerekiyor ki mesela dün bu anlamda sahanın beyni olacak Mesut ve İrfan Can’ın beklentilerin fazlasıyla altında kaldıklarını söyleyebiliriz.
Fenerbahçe’nin ikinci yarıdaki değişen oyun düzeninde Mesut-Pelkas değişikliğinin belirgin etkisi vardı.
Crespo ve Zajc dinamik ve sürekli sahada yer değiştiren pas merkezi oyunlarıyla arkadaşlarına sürekli boş alanlar yarattılar.
Bu boşlukların daha çok pasla etkili hücuma dönüştürülmesi gerekiyordu.
Yukarıda tüm oyuncuların kaleye şut çektiklerini övdük, burada çelişki olmasın ama Serdar Aziz’i bile iştahlandıran durumun bir sebebi de buydu; ancak şut tercihi yerine oyuncular yaratılan boş alanları ceza sahasına girmek için yeni pas merkezine dönüştürmeyi deneseler belki çok daha etkili pozisyon üretilmesine de yardımcı olacaklardı.
Fenerbahçe adına tamamen futbol konuşuyor olmak futbol adına gerçekten olumlu bir gelişme.
Yine Fenerbahçe adına bir diğer artı özellik “burası Kadıköy, buradan çıkış yok” günlerinin yaşandığı saha ve tribün atmosferinin baharla birlikte tekrardan yeşerdiğinin görülmesi.
Kim oyuna girecek; penaltı, korner, serbest vuruş kullanacak tartışmasına girmeden oyuna ve mücadeleye konsantre kalmak Fenerbahçe taraftarı adına çok daha olumlu ve önemli bir duruş olacaktır.