Giderek tuhaflaşıyoruz; meseleleri işimize geldiği gibi yorumlamak bir alışkanlıktan öte kişilik özelliği haline geldi.
Milli maç öncesinde, sırasında ve sonrasında konuşmamız gereken çok şey var.
Önce küfürden başlayalım mı?
Konuyu küfür merkezinde konuşmamız gerekirken, küfür edilen kişinin bunu hak edip etmediğine kadar indirdik.
Biz bu muyuz?
Adalet terazimizi buna göre mi kuracağız vicdanımızda?
Çocuğumuza doğruları öğretirken, küfür etmemesi gerektiğini mi yoksa bazı kişilerin her türlü hakareti hak ettiğini bu nedenle bunlara küfür edebileceğini mi anlatacağız?
Bu konu yarın başka detaylara ulaştığında örneğin Suç ve Ceza'daki Raskolnikov'un yaşadığı paradoksa dönüştüğünde nasıl çözeceğiz?
Kuşkusuz bunu dert edinenleridir bütün bu sorularımız. Hesabı başka olanlarla, pazarlık edenlerle değil.
Peki...
Kendi kendinize test edebileceğiniz basit bir örnek; Twitter ortamı…
Twitter günlük hayatımızın tam merkezine oturdu artık ve son üç dört seneden beri kamuoyu yoklamaları bu platform üzerinden yürüyor.
Televizyon programları, tartışmalarda interaktif bir katılım isteniyor.
Ancak bu araç kullananın kendisine yönelen bir silah haline de gelebiliyor.
Bir kişi örneğin beklenmedik ya da toplumun bir kısmı için ters gelebilecek bir söz söyledi veya mesaj gönderdi; ortalık bir anda toz duman oluveriyor. Toplum o kişinin üzerine yükleniyor, dahası mesajı gönderen de zaten toplumun tepkisini bedeninde zerresine kadar hissediyor.
Bir süre cevap vererek mücadele etmek istese de bakıyor olmuyor, pes ediyor.
Baş edebilmesi zaten mümkün değil.
Kuşkusuz bunu reklam uğruna yapıp popülaritesini arttırmak için kullananlar da var; ancak konumuz bu değil.
O an toplumun bütün tepkiselliğini üzerinde hisseden kişinin ruh hali ne oluyor?
Duyguları olan hiçbir canlı türünün böylesi bir durum karşısında aynı kalabilmesi mümkün değildir.
Belki birkaç küfür edeni takip listenizden çıkarabilir, engelleyebilirsiniz, ancak ortada güçlü bir toplumsal tepkisellik varsa geriye tek bir şey kalır o ortamdan sessizce uzaklaşırsınız.
Dün Fenerbahçe Ülker-Galatasaray LV koçu Ergin Ataman’ın zaman zaman aleyhine yapılan tezahürat karşısında sakin kalabilmesi, işini tam konsantre olacak şekilde yürütebilmesi kolay değildir.
Aynı şey hakemler için de geçerlidir.
Taraftar baskısı dediğimiz şey nedir?
Neden “saha avantajı” dediğimiz bir şey vardır?
Güçlü bir tribün etkisinin takımlara 6. Veya 12. Adam olarak etki etmediğini bilmeyen mi var?
Spor karşılaşmalarının yapıldığı ortamların bir hesaplaşma yerine çevrilmesinin anlaşılır bir tarafı yoktur.
Buradan kişiler üzerinden bir demokrasi sorunu çıkarmak sonu nerede biteceği kestirilemeyecek olayları başlatacaktır.
“O kadar da değil” diyeceğimiz yerin mesafesi, ölçüsü nedir?
Nasıl kontrol edilir?
Toplumsal olayların küçük bir kıvılcımla çıktığını bilmeyecek kadar mı cahiliz?
Arap Baharı dediğimiz ve bütün bir Arap coğrafyasını, hatta dünyayı etkileyen olaylar Tunus’ta bir kişinin kendisini yakmasıyla başlamadı mı?
Bugün “Volkan Demirel kendisine neden küfür edildiğini iyi düşünmelidir” anlamına gelen tepkilerle tribünleri aklamaya çalışanlar o tepkisellik yarın bir şekilde kendilerine döndüğünde acaba dertlerini anlatabilecekleri bir ortam bulabilecekler midir?
Arkadaş, küfre ‘ama, fakat, ancak’ gibi bağlaçları kullanmadan karşı olmak bu kadar mı zor?
Neyin hesabı veya tepkiselliği içindeyiz?
Zihinlerimizde bu kadar karşıt olmayı gerektiren nasıl bir kin dünyası kuruyoruz ki bu Milli maçta bile sönmüyor, dinmiyor?
Gazetecilikte 50 yılını doldurmuş bir kişi çıkıp Volkan’ın geçmişte Lincoln ve Melo’ya yaptıkları nedeniyle bu durumu hak ettiğini söyleyebiliyor.
Yarın Volkan’ın kafasında sahanın ortasında şişe parçalansa (olmayacak şey miydi?) ve futbolcu felç olsa 50 yıl topluma akıl vermiş bir kişi olarak kendisi ne hissedecek?
“Ben o kadarını kast etmemiştim” diyerek mi durumdan sıyrılacak?
Kendi yaşam biçimiyle toplumun bütün yaşam alışkanlıklarına ters hayat süren bir kişi nasıl olur da Volkan’a ahlak dersi verebilir? Üstelik sorun Volkan’ın tam da ailesine yönelmiş bir tehdit, hakaret içerirken?
Bu kafaların hesabı başkadır.
Mutlak surette bir hesap olduğuna şüphe duymuyorum ve buradan iyi niyet çıkacağını da…
Zihinlerimizdeki bu kirlenmişliği temizlemezsek önümüzdeki dönemde çok daha kötü örneklere şahit olacağız ve bu işin ucu nerede başlamıştı diye hatırlayamayacağız bile.
Futbolcular toplumun içinden sıyrılmış aktörlerdir. Bir şekilde toplumu temsil ederler.
Bu nedenle futbol sadece futbol değildir, diyoruz.
O sahnede olup bitenlerin tribünleriyle sahada olanları bir bütün halinde toplumun temsili olduğunu asla unutmayalım.
Hangisini değiştirirsek ve engellersek ne sonuç olacağını eğer hesap edemiyorsak zaten konuşacak bir şey de kalmıyor.
Bu kişilerle aynı yolda değiliz zaten...
http://twitter.com/uzaygokerman