“…Fenerbahçe ve Galatasaray ’la aramızda şöyle bir fark vardı: Onlarda şampiyonlara özgü bir düşünce yapısı var. Mesela Fenerbahçe’de Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Caner Erkin, Mehmet Topal, Emre Belözoğlu gibi oyuncular birçok lig şampiyonluğu yaşadı. Dirk Kuyt, Bruno Alves, Raul Meireles de kariyeri boyunca bir sürü kupa kaldırdı. Galatasaray’da da Fernando Muslera, Didier Drogba, Selçuk İnan, Burak Yılmaz gibi isimler vardı. Futbolda saha içinde gelişim gösterebilirsiniz ama en önemli gelişme bir şeyler kazandığınızda meydana gelir. Bu yüzden Feyenoord’u elediğinizde, Arsenal ve Tottenham’a karşı öyle bir futbol oynadığınızda, hatta Soma için düzenlenen turnuvada Chelsea’yi yendiğinizde seviye atlarsınız. Mesela geçen sezonki maçta devreye 3-2 önde girdiğimiz için memnunduk, rehavete kapıldık ve ikinci yarıya kendi kendimize “Şu 45 dakika bir an önce geçse keşke!” diyerek çıktık. Ya da mesela Galatasaray maçında oyuncularım taç atışı ya da korner kazandığımıza bile seviniyordu! İşte bunu değiştirmeye çalışıyoruz ve bu sezon ciddi gelişim gösterdiğimizi düşünüyorum.” (*)
Bu açıklamalar Bilic’e aitti ve Cuma günü Radikal’de yayınlanan röportajında söylenmişti. Açıkçası Beşiktaş’la ilgili geçen sezon bu vurguyu vermeye çalıştığımız yorumlarımız olmuştu ancak bu kadar net bir şekilde yaşandığını, teknik direktörünün ağzından duymak yine de insanı şaşırtıyor.
Bu duyguyla yaşayan bir takımın Türkiye’de derbi kazanması mümkün müdür?
Beşiktaşlı futbolcuları uzun zamandır görmediğimiz kadar stresli ve agresif gördük, karşılaşma sonrasında Başkan’ın açıklamalarını da dinleyince Bilic’in açıklamalarının sadece takım için değil Beşiktaş’ın genel olarak her seviyesinde yaşanıyor olduğunu ayırt edebiliyorsunuz.
Üstelik son iki senedir Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında hiçbir gerilim oluşmamış, son bir senedir takım taraftarları birbirlerine yakınlaşmışken, hatta birlikte maç izlemişken, mesela neden maç öncesinde Fikret Orman, Aziz Yıldırım’a mesaj göndermeye çalıştı ki?
Fenerbahçe’nin böylesine formsuz bir döneminde Beşiktaş’ın sakin kalarak, kendisine has futbolunu oynamaya çalışması bekleniyordu. Sezon başından bu yana yaptığı şey de buydu. Üstelik geçen sezon Bilic’in röportajında söz ettiği Şükrü Saraçoğlu’nda oynanan maçın ilk yarısındaki futbol anlayışı bu kadar etkili olmuşken…
Ancak maçın daha ikinci dakikasında gelen erken gol bir anda Beşiktaş’ın sinir sistemini tahrip etti.
İkinci devre Beşiktaş taraftarının maçı bırakıp önce hakeme, sonra Volkan’a, peşinden de Fenerbahçe’nin geneline yönelik yaptığı kötü tezahürat sahada mücadele etmeye çalışan Beşiktaşlı genç oyuncuların bütün konsantrasyonunu aldı götürdü.
Beşiktaş, Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı taklit ederek başarılı olamayacağını geride bıraktığımız 15 senede bir türlü idrak edemiyor.
Sayın Başkan her fırsatta Süleyman Seba’ya vurgu yapıyor ancak efsanenin bıraktığı mirası ilk önce kendisi reddediyor.
Yöneticisinden teknik adamına ve futbolcularına, kuşkusuz ayrılmaz parçası taraftarına varıncaya kadar hepsinin içinde bulundukları duygu dünyası dün Beşiktaş’a dönen etkili bir silah oldu.
Kadlec, Caner, Alper çizgisinin maça iyi başlayarak Beşiktaş’ın en zayıf kanadını çok kolay dağıtması Fenerbahçe’ye büyük avantaj sağladı.
Maç boyunca etkili ve ciddi iki tek vuruş yapan Emenike’nin maçın sonucunu belirlemesi de Beşiktaş’ın talihsizliğiydi.
Belki de bir o kadar şansıydı. Çünkü Emenike, yöneticisinin ifade ettiği gibi biraz işini ciddiyetle yapsa bu maçın ilk yarı skoru daha farklı olabilirdi. Emenike’nin kendisine gelen topları ayağında ezerek yumuşatması futbolcunun kendinin ve takımının özelliklerinden bihaber oluşunun tipik göstergesiydi.
Oysa top ona geldiğinde oyunu sağa ya da sola açarak içeri boş koşular yaparak sonuca ne kadar etki edebileceğini daha ikinci dakika göstermişken…
Emenike ikinci devre Fenerbahçe’yi 10 kişi oynayan futbolcuydu.
İsmail Kartal eğer yola bu oyuncu ile devam edecekse dünkü maçı Emenike ile baş başa defalarca kere oturup izlemesi gerekiyor.
Emre Belözoğlu hem kın hem hançer gibi çift taraflı bir oyuncu; nasıl oluyor da bu kadar kendisini kaybedebiliyor, anlaşılır gibi değil gerçekten. Bilic’le de aralarında geçen diyalogu anlamak kolay değil.
Maçın kader adamları Fenerbahçe adına Alper, Beşiktaş'ta Necip oldular.
İlk yarısı güzel ancak ikinci devre standartların çok altında bir futbol izledik.
Fenerbahçe ve İsmail Kartal hala gücünün, sahip olduğu potansiyelin farkında değil.
Beşiktaş ilk yarı 11’e 11 oynarken çok daha etkisizdi. Bir kişi eksilmesi Fenerbahçe’yi mi yoksa Beşiktaş’ı mı olumsuz etkiledi bunun cevabını kim verecek, bilemiyoruz.
Türkiye’de hakemlerin standardı ortada; hakemlerin verdikleri kararlarda standart yokken, hakemlerin kararlarını tartışmak anlamlı mı?
Olcay’ın kırmızı kart gördüğü pozisyondan hemen önce Necip, Emenike’nin ayaklarına sarılıp düşürüyor. Hakem devam ettiriyor. Peşinden, Olcay-Emre pozisyonu oluşuyor ve orada film kopuyor.
Hakemin hangi kararını tartışalım öncelikle?
Necip’in müdahalesine devam edişimi mi yoksa Olcay’a ikinci sarı kart çıkarışını mı?
Hakemlerin kime zarar vereceğini kestirmek mümkün değilken, her takım etkileniyorken buradan Beşiktaş’ın Fenerbahçe lehine sanal bir şaibe ortamı yaratmaya çalışması anlaşılır değildir.
Böyle olduğu için zaten ne hakemlerimiz ne futbolumuz bir adım öteye gidemiyor.
Türkiye’de bütün her şeyin sorumluluğunun Fenerbahçe’ye atılması ülkemizin bir türlü içinden çıkamadığı bir travmadır.
Bu travmayı yaratan şeyin Fenerbahçe değil, Fenerbahçe’ye karşı duyulan nefret olduğundan hasar daha da kalıcı hale geliyor.
(*) http://radikal.com.tr/spor/her_sey_bir_anda_oldu_iste_bilicin_hikayesi-1222539
http://twitter.com/uzaygokerman