Spor karşılaşmaları kazanma ve kaybetme üzerine kurulmuştur. Özünde mücadele vardır. Kazanmanın yolu kaybetmeyi öğrenmekten geçer.
Bu nedenle ne sonsuza kadar sürekli kazanmak ne de kaybetmek mümkündür.
Elbette bu sadece sportif olarak kalabildiği ölçüde geçerlidir.
Türkiye’de yaklaşık bir senedir futbol spor olmaktan çıkıp başka bir şey haline getirilmeye çalışılıyor. İçinden geçtiğimiz ve çok sınırlı bilgi ve kaynaklarla hareket ettiğimiz için getirilmeye çalışılan şeyin ne olduğunu tam olarak ayırt edemiyoruz; sadece bazı varsayımlarla çıkarımlarda bulunuyoruz.
Bu durum Fenerbahçe veya Galatasaray’dan bir tanesinin şampiyon olmasıyla farklı anlamlar kazanmıyor. Aksine hangisi kazanırsa kazansın öncesinde ve sonrasında yaşananlar söylediğimiz şeyi doğruluyor.
Dün bütün Türkiye’nin kilitlenip kaldığı şampiyonluk finali kesinlikle bir futbol olayı değildi.
Fenerbahçeliler finale 3 Temmuz Darbesiyle hesaplaşma olarak bakıyorlardı. Yaşanan onlarca olumsuzluğa rağmen orada olabilmek önemliydi.
Galatasaray, her şeyiyle gücü zayıflatılmış bir rakibe karşı asla eşit olmayan şartlarda mücadele ediyordu.
Bir de kimsenin anlayamadığı bir Süper Final çıkmıştı. İtirazlar vardı.
Final oynandı ve kimse gol atamadığı ve bu sonuç Galatasaray’a yaradığı için şampiyon da onlar oldu.
Maç sonunda şahit olduğumuz şeyler iddiamızı güçlendiren delillerle süslenmişti.
Karşılaşmanın 75. Dakikasından itibaren saha kenarında bir hareketlenme başladı. Tribünlerle saha arasına yoğun bir güvenlik ağı örüldü. Öyle ki ön sıralardan maçı izlemeye çalışanlar önlerine dizilenlerden sahayı takip edemez oldular; müdahalede bulundular.
90+5’de oynanıp tamamlandıktan sonra bu karşılaşmayı berabere tamamlatmayı düşünen Cüneyt Çakır’ın son düdüğü ile birlikte polislerin sahaya girip kutlamalara başlayan Galatasaraylı oyuncuların etrafını hızla sardığı gördük.
Bu hiç de hoş bir durum değildi. Önlem olduğunu söyleyebilirsiniz ancak saha kenarında kalmayı başarmalıydı.
Diğer tarafta Fenerbahçeli futbolcuların üzüntüsü ve taraftarının onları teselli edişi ile ilgili güzel enstantaneler vardı.
Bir tarafta sevinç diğer tarafta üzüntü…
Aynen serinin ilkinde TT Arena’da yaşanmış olduğu gibi…
Ancak ne olduysa Telekom Tribünleri ile güvenlik güçleri arasında yaşanan temastan sonra patladı.
Fenerbahçe taraftarı zaten 315 gündür öyle bir psikolojik durumun içine sokulmuştu ki bir takım tepkiler vereceği ihtimaller dahilindeydi.
Burada olay çıkmaz demek iddialı olur ancak her türlü olaya karşı ihtimaller dahilinde karşılık vermek emniyet güçlerinin sorumluluğundadır.
Dün Şükrü Saraçoğlu’nda çok daha büyük bir facia yaşanabilirdi.
Polislerin önce saha içinde kaçışmalarıyla Türk Telekom tribününde duran taraftarın sahaya girmesine yardımcı olduktan sonra gerisin geri biber gazı sıkarak saldırması, önlerine gelen herkese coplarıyla girişmeleri tribünlerde duran ve sadece gelişmeleri takip eden genç, yaşlı, çoluk çocuk herkesi perişan etti.
Bu güvenliği sağlamaktan başka bir şeydir.
Topu tupu 50 kişiyle baş edemeyip, binlerce insanı tahrik edip sonra da üzerine orantısız güç göstererek saldırmak dünü bir spor finali olmanın ötesine götürmüştür.
Olaylar başladıktan sonraki görüntüler üzerinden yorum yapmaksa anlamsızdır.
Süreç içinde yazdığımız veya tartıştığımız her şeyi doğrulamıştır.
Bu artık bir spor değildir veya sporu şiddetten temizlemeyle alakası bile yoktur. Aksine şiddeti yaratmak onun üzerinden de hesaplar yapmaktır.
Şimdilik bu hesap üzerinden kazanç sağlayanları tebrik etmekten başka bir şey yok.
http://twitter.com/uzaygokerman