Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Bir sürü yanlış stratejiler üzerine kurulmuş bir olimpiyat organizasyonu yarışını aynen Avrupa Basketbol Şampiyonası’ndaki hezimet gibi başarısızlıkla sonuçlandırıp ülkemize geri dönüyoruz.

Dönüyoruz ve her zamanki gibi suçu, ve suçluyu kendimizde değil de içimizdeki Japonlar’da, İrlandalılar’da arıyoruz.

En başta “biz olimpik bir ülkeyiz, bu organizasyonu bize verin” yerine “bize verin olimpik bir ülke olacağız” şeklinde anlaşılan tanıtım anlayışının sonucudur bu başarısızlığın nedenlerinden biri.

Haberin Devamı

Olimpiyat ruhu denilen şey sporu her anıyla ve şekliyle yaşamayı bilmek, becermekten geçiyor.

Bunu fark edebilmek için ülkemizde de sabah akşam durmaksızın yayın yapan bir kanal var; Eurosport...

Bu kanalda yayınlanan spor karşılaşmalarının ne kadarı ülkemizde bir spor olarak sevilip, takip edilip, yapılıyor?

US Open Tenis organizasyonun yapıldığı kortun büyüklüğü ve içini dolduran kalabalığın coşkusunu anlamak gerekiyor.

Ülkemizde benzer bir kort var mı? Olsa içi dolar mı?

U-20 Dünya Kupası organizasyonuna ne kadar seyirci toplayabildik?

Olimpiyatları izleyecek ne kadar seyirci bulabileceğimizi umuyoruz ki?

Sabah ya da akşam spor yapmak, en azından yürümek istiyorum. Ancak çalıştığım işyerine ulaşabilmek için saat 05.30’da yataktan kalkmam gerekiyor. İşten çıkıp eve dönüşüm 20.30’u, bazen 21.00’i buluyor. Bunun temel nedenlerinden biri yaşadığım şehrin trafik sorunudur. Sonra da hiçbir standardı olmayan çalışma saatleri.

Benim gibi sporu yakından takip eden biri için bile bu kadar ulaşılması zorken...

Olimpiyatları izleyecek seyirci bulmak için bir ay boyunca işyerlerinin çalışanlarına izin vermelidir!

Bu ülkede bir çok motor sporları fanatiği vardı; Formula 1’in Türkiye’de yapılması herkesin ortak hayaliydi.

Görkemli bir pist yaptık, üst üste üç organizasyona evsahibi olduktan sonra adamlar bizi listeden çıkardı.

Şimdi o pistte reklam filmi dışında bir organizasyon yapılıyor mu bilmiyoruz, yapılıyorsa da kimsenin haberi olmuyor anlaşılan.

Türkiye’nin standartlara uyan tek bir jimnastik salonu var Üsküdar’da Bağlarbaşı’nda; onun da kapanacağına dair haberler geliyor.

Haberin Devamı

Ülkemizin en önde gelen spor kulübünün isminin içinde Jimnastik geçmesine rağmen, sporun bu yönüne yaptığı yatırım ortadadır.

Olimpik Sporlara en fazla sporcu kazandıran, sürekli yatırım ve katkı yapan Kulüp, kimsenin ne olduğunu anlamadığı bir şike davasıyla baltalanıyor, üstelik bu şike süreci Olimpiyatları alamayışımızın sorumlusu olarak gösterliyor.

Çık çıkabilirsen işin içinden...

Başarının tek adama bağlı yöntemlerle geleceğine yönelik anlaşılması zor bir spor felsefesi de bir türlü aşılamıyor.

Olimpiyat oylaması ile aynı sırada basketbol milli takımımızın Yunanistan karşısında gösterdiği performans insanın içini dağlıyor.

Diğer tarafta şehrin bütün silüetini ve güzelliğini bozacak bir “olimpiyat şehri” sunumu...

Osmanlı, kendi yaşadığı Saray’ı güzelleştirmek yerine hep İstanbul’a yatırım yaptı. Bizans’ın görkemli Aya Sofya Kilisesi’nin karşısında Sultanahmet Camii’ni dikti.

Osmanlı ne zaman Dolmabahçe tarzı kendi sarayını ön plana çıkaran saraylar yapmaya başladı işte o zaman yıkılma süreci hızlandı!

Haberin Devamı

Ancak o saraylar bile estetiği ile dönemine ve çağımıza ayrıcalık katmaya devam ediyor.

İstanbul’a ait eski klasik silüeti nerede görürseniz görün tanırsınız, bilirsiniz.

İstanbul’un sevimsiz, hiçbir güzelliği olmayan, dış cepheden başka özelliği bulunmayan gökdelenlerinin yarattığı yeni silüetini, dünyadaki benzer başka şehirlerinden ayıran bir fark var mı?

Bir aylık bir organizasyon için İstanbul’a sevimsiz ve hiçbir estetik özelliği bulunmayan yapılar katmanın da elbette olimpiyat düşüncesiyle açıklanabilecek bir tarafı olamazdı.

Gezi Parkı olaylarını başlatan şeyin insanın şehrine sahip çıkma refleksi olduğunu anlamak gerekiyor.

Bu olayları karşıt hale getirenin “bizler-onlar” ayrımını yaratanın da egemen düşünce olduğunu da...

Tıpkı Olimpiyat fikrine karşıt çıkanları Japon gören zihniyet gibi...

Kına yakma fikri de bunun ulaşılabilecek son noktasıdır, söylenecek bir şey bırakmıyor.

İktidarların oy oranları artınca kendilerinden olmayanların ne dediğine karşı daha duyarlı olması gerekir. Onları yok etmeye çalışmadan çoksesli varoluşun güzelliğini ortaya çıkarmaktır esas doğru olan.

Medeniyetleri ancak bu şekilde buluşturabilirsiniz.

Yine Osmanlı’dan örnek verelim.

Osmanlı hükümranlığı altındaki halkların varlıklarının teminatı oldu. Bu nedenle bir manga askerle Kudüs’te 350 yıl kalmayı başardı.

Osmanlı yıkıldığında egemenliği altında bütün kültürler ilk günkü gibi yaşamayı sürdürdü, diliyle, kültürüyle, inancıyla...

Türkiye yapamadığı, başarısız olduğu her şeyin kendinden kaynaklanan sebepler olduğunu anladığı ve bunu değiştirmeye çalıştığı zaman olimpiyat felsefesi ile barışmış olacaktır.

Tepki vermek yerine oturup düşünelim, neden kaybediyoruz diye...

http://twitter.com/uzaygokerman