Beşiktaş'ta sorun yenilen "basit goller" midir?
Beşiktaş kazanabileceği bir karşılaşmayı kaybetti; ancak kaybetmeyi de hak etti dersek genel anlamda ülkemizdeki futbolu düşünme ve yorumlama şekline uygun bir şey söylemiş oluruz.
Hatta buna “böyle oynayarak kaybetsinler, canları sağolsun” cümlesini de ekleyebiliriz.
Beşiktaş taraftarı maç sonunda böyle mi düşünüyor ya da hissediyordu, öğrenebilmenin yolu maç sonunda stadyum merdivenlerinden inen taraftarın arasında olmaktan geçiyordu.
İstatiksel anlamda Beşiktaş’ın ağır bastığı bir maç oynandı. Özellikle ilk yarı ev sahibi taraf çok üstündü. Topla oynama oranında %75’e %25 gibi çok açık bir fark vardı.
Böyle de yaptı mı?
Yaptı.
Kazandı mı; kazandı!
Beşiktaş özellikle maçın yetmişinci dakikasından sonra oyundan düştü mü?
Düştü!
Maçı bıraktı mı?
Bıraktı!
Demek ki işler tam da istendiği gibi gitmiyor ya da bazı şeylerin eksikliği hissediliyor.
Beşiktaş’ın en temel taktik özelliği neydi?
Şenol Güneş takımları hızlı hücumu çok seviyorlar. Hele rakibi eksik yakaladılar mı, sonuca gitmede hiç zorlanmıyorlar.
Kuşkusuz bunun sağlanabilmesi için formda, güçlü ve birbirleriyle uyumlu oyunculara ihtiyaç duyulur. Gol vuruş anında ayakta kalabilmeyi başaran futbolcudur bu aynı zamanda.
Geçen hafta Olcay Şahan’ın kimsenin müdahalesi olmadan rakip ceza sahasının içinde topla birlikte düştüğü komik durumu gözünüzde bir an olsun canlandırın.
Maçın ilk yarısında Twitter üzerinden yaptığım ve 500 kişinin cevaplandırdığı bir ankette şu soruyu sordum;
Beşiktaş’ın sorunu;
A. Erken form tutmuştu - %25
B. Zorlu fikstüre girdi - %13
C. Rakipleri çözdü - %14
D. Zaten iyi değildi - %48
Gelen cevaplar ağırlıklı olarak “D” şıkkını işaret etse de kişisel tercihim “A” seçeneğidir.
34 maçlık maratonu çok iyi planlamak gerekiyor.
Üç sene önce Fatih Terim 6-1 kaybettiği bir Real Madrid maçının sonunda “ilk otuz dakika çok iyiydik, rakibe top göstermedik” diye takımını savunmaya çalışıyordu. Türkiye’nin en yetkin futbol adamının böylesi bir yorumda bulunması ülkemiz gerçeğinin aynasıdır.
Rakip maçı 30 dakika değil, 90 dakika olarak planladığı için 6 gol atmayı başarmıştı. Biz nereye takıldık; “ama 30 dakika rakibe top göstermedik!”
Kuşkusuz lig de aynen 90 dakikalık maç gibi planlanmalıdır.
Beşiktaş’taki düşüş Kasımpaşa maçından beri sinyallerini veriyordu.
Neydi bu; Beşiktaş özellikle atağa kalktığı sırada gerçekten gösterişli bir oyun sergiliyordu. Peki, savunmada ne yapıyordu?
Gol attığınız süre boyunca bunun hiç önemi olmadığını iddia edebilirsiniz. Öyle olmadığını da bu hafta gördük.
Beşiktaş son haftalarda sürekli gol yiyerek dikkat çekiyordu; üstelik bu goller öyle Şenol Güneş’in ifade ettiği gibi basit denecek türden de değildi.
Zaten mesele de “basit gol” yemek değil midir? Şenol Güneş’in çözmesi gereken şey de bu değil mi?
Basit gol nedir?
Bir takım sürekli basit gol yerse o zaman ortada bir savunma zafiyeti olduğundan konuşmak gerekir ki Şenol Güneş her maç sonunda yediği goller için aynı yorumu yaptığına göre Beşiktaş’ın net bir şekilde böylesi bir sorunu var.
Akhisar’ın her iki golü ve ikinci yarı Tolga Zengin’in koruduğu kalenin üst direğinde patlayan şutu öncesinde orta alandan itibaren rahat bir şekilde Beşiktaş kalesine akarak gelmesinde bir tuhaflık yok muydu?
Bu basit bir top sürme olarak mı nitelendirilmelidir?
Geçen hafta Sivasspor’un yapamadığını bu hafta Akhisar’ın gerçekleştirmesi bir tesadüf değildi.
Üstelik Akhisar oyunun ilerleyen bölümlerinde öyle doğru şekilde kapandı ve Beşiktaş’ın oyun stiline uygun geniş alanda ve başarılı bol pas yapmasını o kadar güzel şekilde engelledi ki maçın yetmişinci dakikasından sonra Beşiktaş hem oyundan düştü hem de maçı bıraktı.
Maçı dengeleyemeyeceğine ikna etti!
Beşiktaş’ı sezon başından beri hiçbir takım bu kadar çaresiz bırakmamıştı, üstelik bunu yaparken de Beşiktaş’ın iyi oynuyor olduğunu da hissettirdi.
Akhisar’ın oyunu tesadüf mü?
Bunun için ligdeki tabloya bakmak yeterlidir.
Evet, Akhisar Beşiktaş kadar gol atamamış ancak rakibinden daha az gol yemişti. Ligdeki sıralamayı da Akhisar’ın fazladan aldığı iki beraberlik belirliyordu.
Beşiktaş’ın nasıl tepki vereceğini ilerleyen haftalarda hep birlikte göreceğiz. Zorlu Avrupa temposunun da olduğu bu sürede kadro yapısının buna ne reaksiyon göstereceği belirleyici olacaktır.
Lakin Fenerbahçe’nin form tuttuğu, Galatasaray’ın Mustafa Denizli ile farklı bir hava yakalayacağı ortamda işler hiç de kolay olmayacaktır.