Her şeyi kontrol edebilirsiniz ancak bireysel anlamda hatalara önlem almanız mümkün değildir.
Bu maçta Fenerbahçe adına söylenecek öncelikli şeyler bireysel hatalarıdır.
Bekir'in kendi kalesine vurduğu kafa golü, Baroni'nin Galatasaray'ın belki de en etkili olduğu yerden duran top kazanmasına neden olacak müdahalesi ve o atış sırasında Volkan'ın baraj kurgusu, vuruş anında da topun nereye gideceğine dair görmeden, ezbere, şartlı olarak hareketlenmesi...
Üç futbolcu, üç hata ve iki gol...
Galatasaraylı oyuncuların Fenerbahçe'nin ceza sahanın içine dahi girmediği, kaleyi bulan iki topun gol olduğu derbide sonucu Fenerbahçeliler belirledi.
Çok da iyi oynamadığı maçtan üç puan çıkarması Galatasaray adına elbette avantajdır.
Galatasaray, yıllardır Fenerbahçe'nin çok iyi yaptığı şeyi tekrar ediyor; kusursuz denecek kadar doğru duran top kullanıyor.
Maç öncesinde konuştuğumuz gibi, Galatasaray'ın futbol olarak geçen senenin çok uzağında olduğunu yineleyebiliyoruz.
Orta alanda kontrol edilmesi güçleşecek bir boşluk giderek büyüyor.
Ne Burak ne Umut; bir Elmander olamıyorlar bu anlamda.
Melo dün orta alanda çok mücadele etti; uzun süre ilk toplara sahip oldu, belki de geçen seneki futboldan bir Melo'yu ön plana çıkarıyoruz.
Amrabat tercihi sol kanadı çok zayıflattı. Riera'nın da bu bölgede etkili olamaması Galatasaray'ın atak zenginliğini azalttı. Öyle olunca da Hamit ve Eboue ile sağ kanattan gidilmeye çalışıldı. Ancak burada Caner'in rakibin sinirini bozan futbolu ön plana çıktı.
Yakaladığı ve iki kötü vuruş yaptığı pozisyonlardan biri gol olsa bugün Caner Erkin konuşuluyor olacaktı.
Caner'in oyundan çıkışı (eğer yorgunluktan değilse) Aykut Kocaman'ın katılamadığımız ezberlerinden biri oldu. Caner sahada kaldığı süre boyunca Galatasaraylı oyuncularla sahada kıran kırana mücadele eden stratejik bir oyuncuydu. Çıkışıyla Fenerbahçe'nin atak gücü yarı yarıya azaldı.
Kuyt'ın sakatlanmasıyla diğer yarı da kayboldu.
Böylesine üstü düzeyde fizik mücadele ve sinir harbi şeklinde geçen maçlarda kırılgan futbolcular dezavantaj oluşturuyor.
Maçı izlerken bir çok Fenerbahçelinin şunu çıkar bunu sok dediğini biliyoruz ancak teknik adamlık biraz da kendi bildiğin gibi takım üzerinde oyun oynatmaktır.
Önde olmanın avantajı ile Fatih Terim maç boyunca hiç hamle yapmadan kenarda olan biteni izlerken, Aykut Kocaman bu sefer maçı dengelemek adına hamleler yapmak zorunda hissetti kendini, yaptıkça da takımın oyun düzeni bozuldu.
Maç boyunca çok kötü oynayan Baroni değişikliği ile kalabilmeliydi.
Stoch ve Krasic sert oyuna hala hazır değiller. Stoch'un kafasında zaten başka bir şey var. Kendini ispat etme derdinde; geçen seneki Stoch olabilme.
Volkan kendisine yakışmayacak bir gol yedi. Geçen hafta İBB maçındaki duran top organizasyonunun aynısıydı. Baraj aynı karambol anlayışıyla kurulurken müdahale edemedi. Selçuk'un topa hareketlenmesiyle birlikte o da yerinden ayrıldı. Öyle olunca da Selçuk gibi vuruş tekniği ve zekası yüksek bir oyuncu için topu çerçeve içine atmak golle sonuçlandırmak kolay oldu. Üstelik topun gittiği tarafa doğru müdahale bile edemedi. Oysa yerinden hiç kıpırdamasa ve baraj tekniğine göre top boş bıraktığı yere gidip gol olsa bunun için Volkan'a hatalı yedi diyemeyecektik. Oysa tuttuğu taraftan gol olunca hem kendisinin hanesine hata yazıldı hem de vuruşu yapan oyuncuya beceri, yetenek ve zeka puanı...
Kalitesi çok da yüksek olmayan derbide hakem Halis Özkahya'nın Meireles'e gösterdiği kırmızı kart hakemlik kalitemizin de göstergesi oldu. En azından bu maç özelinde değerlendirdiğimizde her iki kart da maç içinde iki taraftan da futbolcuların yaptığı benzer hareketlere gösterildi. İkinci kart, Meireles'in kendisine yaptığı ekstra itirazda sessiz kalışının gecikmiş cezalandırmasından başka bir şey değildi.
Hakemlerimizde algılama ve zamanlama sorunu olduğu kesin.
İlk devreye bir, ikinci yarıya üç dakika eklemek için ne türden bir zaman ölçer kullandığını merak ediyoruz.
Maç öncesi yapılan koreografi...
Galatasaray taraftarının kupayı Kadıköy'den alıp götürmesi üzerine yapılmış espri gerçekten güzel bir taraftar bakış açısıdır. Böyle şeyler taraftarların birbirleri üzerine yaptıkları atışmaların doğasında var.
Ancak Şükrü Saraçoğlu'nun yakılması üzerine yapılan kurgu düşündürücüdür.
Galatasaray taraftarının da o gün olanlara duruş sergilemesi gerekiyordu.
Bu dalga geçilecek bir konu değildir. 12 Mayıs 2012 Final Günü orada faciadan dönülmüştür. Polisin kullandığı gereksiz şiddet yüzünden Şükrü Saraçoğlu'nda insanlar ölebilirdi, uluslararası anlamda hesap verilmesi gereken bir şeye dönüşürdü, kimse o günü Galatasaray'ın kupa kazandığı gün olarak da hatırlayamazdı.
En azından benim şahit olduğum 15-20 çocuk vardı, biber gazından aşırı derecede etkilenen. Bu hesap bir gün terse döndüğünde aynı şekilde bu sefer Galatasaray, Beşiktaş taraftarı olacak belki de.
Olmamalı; bu nedenle buna birlikte duruş sergilenmeli...
Bu yazdıklarımı da ters tarafından okuyanlar olacaktır. Ancak biz görevimizi hatırlatma yönünde kullanalım.
Detaylara hafta içinde devam ederiz.
http://twitter.com/uzaygokerman