Çok talihsiz bir sezonun sonunda az bir puan farkıyla kaçırılan şampiyonluğun da etkisiyle Fenerbahçe’nin çiçeği burnunda başkanı Aziz Yıldırım 1999 yılında Joachim Löw’ün görevine son vererek teknik direktörlüğe Rıdvan Dilmen’i getirecektir.
Bu tercihin gerisinde yatan şey Aziz Yıldırım’ın, yıllardır tüm Fenerbahçelilerin beklediği, istediği şeyi yerine getirme hayaliydi; takımın başına Fenerbahçe içinden çıkmış bir spor adamını geçmesini sağlamak!
Çok iyi niyetli bir düşünceydi; ancak bu Löw ile yakalanabilecek istikrar şansını yok etme pahasına harekete geçirilmeye çalışılmıştı.
Löw Fenerbahçe’nin geride bıraktığımız yüzyılda son şansıydı belki de… Bugün Almanya milli takımının başında nerelere nasıl geldiğini görüyoruz.
Ancak yazar Gürdoğan Yurtsever’in Fenerbahçe Değişim ve Dönüşüm kitabında çok güzel analiz ettiği gibi Kulüp henüz buna hazır değildi.
Galatasaray’ın üst üste üçüncü kez şampiyonluğa ulaşması, Fatih Terim’in giderek bir fenomene dönüşmesi bir anlamda Fenerbahçe’nin sabırsızlığını arttırıyordu; zaman kalmamıştı.
Rıdvan Dilmen böyle bir ortamda, Fenerbahçe Rıdvan’a hazır değilken teknik direktörlük görevine gelmiştir. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa ligde sadece 5 maç oynamışken, yenilgi bile almamışken, Avrupa Kupalarında MTK’ya elenmesi sonrasında görevinden kendi isteği ile ayrılmıştı.
Fenerbahçe’nin rasyonel bir kulüp yönetimine geçiş tarihi 2004’te Daum’un takımın başına geçmesi ve üst üste iki defa şampiyon yapmasıyla başlar. Bu tarihten sonraki Fenerbahçe’nin öncesiyle gece ile gündüz kadar farkı vardır.
2006’daki Denizli şokuna kadar ivmesini arttırarak devam etmiştir. Bu tarihten sonra yükseliş biraz daha yatay bir çıkış vektörü ile olmuştur.
Daum, belki de Löw’ün 1999’da yapmaya fırsat bulamadığı şeyi gerçekleştirmiştir. Bu cümlenin arkasından birçok okuyucumun 2006 ve 2010 yıllarında son maçta kaçan şampiyonluğu hatırladığına eminim ama mesele bu değildir.
Fenerbahçe bugün 3 Temmuz’a rağmen ayakta kalabilmişse Daum’un yarattığı istikrarlı takım sistemine önemli bir teşekkür borcu vardır.
Aykut Kocaman 2010 yılında Daum’un Fenerbahçe’ye ikinci kez yaşattığı travma sonrasında gelmiştir.
Kocaman bir Proje’nin habercisidir. 10 yıllık gecikmiş bir hayalin umududur. Fenerbahçe ve Fenerbahçeli her şeyden çok Aykut Kocaman’a hazır bir haldedir.
29 Haziran 2010 tarihinde Aykut Kocaman’ın göreve gelişiyle ilgili olarak yazdığım yazının son paragrafını tekrardan okumak istiyorum.
“Dünyaca ün yapmış ve başarısı tescillenmiş bir teknik adamı takımın başına getirme alternatifi yoksa Fenerbahçe’nin 2010’lu yıllarına yön verecek yepyeni bir ‘Proje’nin sayfaları Aykut Kocaman ile aralanabilir.”
Fenerbahçe o Proje’nin sayfalarını araladı; sezonun sonunda da çok önemli bir başarı göstererek şampiyonluğa ulaştı.
Ancak Aykut Kocaman’ı başkalaştıran; Proje’nin niteliğini anlamamızı sağlayan şey ne şampiyonluk ne kupa büyüklüğüydü.
Aykut Kocaman gerçek anlamda 3 Temmuz sonrasında Topuk Yaylası’nda ortaya çıktı.
Bu bir anlamda fiilen tüm yönetim mekanizması bedenen ve zihnen esir edilen bir kulübün isyana geçeceğini, direneceğini ve asla pes etmeyeceğini tüm Türkiye’ye Anadolu’dan ilan eden ve Fenerbahçe’nin teslim olmayacağının bildirisini okuyan futbol takımının liderinin başkaldırışıydı.
Topuk Yaylası’ndan yükselen inançlı ses bir anda tüm Fenerbahçelileri toparlamış, kendisine getirmiş ve kulübün etrafında güçlü bir direnişin başlamasının yolunu açmıştır.
Bugün geriye dönüp baktığımızda o sesin ne kadar önemli olduğunu çok daha iyi anlayabiliyoruz.
"Başka biri olsaydı ne olurdu" sorusunun cevabı oldukça bulutlu bir görüntünün içinde gizlidir.
Aykut Kocaman 3 Temmuz sonrasında Fenerbahçe’yi ayakta tutan bir sembol olmuştur ve artık başka bir şeye dönüşmüştür. Bununla ilgili ilk adım dün kendisiyle yapılan 3 yıllık sözleşme ile atılmış oldu.
Fenerbahçe’nin “değişim ve dönüşümünde” çok önemli bir süreç başlamıştır. Şimdi buna aşırı anlamlar yüklemeden gelişmeleri izlemeye devam edelim.
Zamanın bu değerlendirmeleri haklı çıkarıp çıkarmayacağını da beraber yaşayıp, izleyelim ve tarihe tanıklık edelim.
Gerçeği tarih gösterir bizlere... Aykut Kocaman o gerçeği her zaman tüm netliği ile ortaya koymayı başarmış tarihi bir kişiliktir.