PSV’yi de izledikten sonra bazı önemli ayrıntıları konuşmakta yarar var.
2010-11 sezonu ile 2013 arası 3 yıl Fenerbahçe’nin teknik direktörlüğünü Aykut Kocaman yaptı. Bu süreç içinde kendisine en fazla desteği veren kişilerden biriyim. Hatta “Aykut Kocaman Projesi” ismini de yakıştırmıştım.
Kuşkusuz bu Aykut Kocaman’ı idealize etmek, onu olduğundan farklı bir şekle sokmak amacı taşımıyordu. Hatta ilk sezon oynattığı futbol, tercihleri konusunda da zaman zaman ağır denecek şekilde eleştirmiştim.
Ancak burada farklı bir detay var.
Futbolumuz içinde süreklilik taşımıyan bir sisteme sahiptir. Oynadığımız futbolun ne olduğu konusunda onu oynatanlar dahil çok net fikirler üretemiyoruz. Hatta katıldığımız turnuvalarda karşılaştığımız takımların teknik direktörleri de bizim ne oynadığımızı anlamadıklarını, çözemediklerini ifade ediyorlardı.
Biz bunun bir fenomen olduğunu sanıyoruz sürekli; hatta 2008’deki Avrupa Şampiyonası başarısıyla çok övündük.
Nasıl bir yanılsama olduğunu sonraki turnuvalara katılamayınca anladık.
Çünkü futbol bilinmez değil, basit bir oyundur. Başarıdaki temel ayrıntı bu basit oyununu taktik ve oyuncu becerisini bir araya getiren takım oyunudur.
Orta Avrupa ülkelerinde üst düzeyde yıldız denilecek futbolcu yetişmemesine rağmen belli bir seviyenin altına düşmeden mücadele içinde olduklarını gözlemleyebiliyoruz.
Oysa ülkemizde ne altyapı ne üstyapı da böylesine total anlamda bir bilinç, yapılanma ve yönetim modeli yoktur.
Galatasaray’ın 1984 ile başlattığı yeniden yapılanma modeli 2000’de UEFA Kupası ile kristalize bir şekil aldı. Galatasaray bunu 2000’li yıllarda tekrarlayamadı, bambaşka bir şeye dönüştü. Bu anlamda istikrar Fatih Terim isminin etrafında kendisine manyetik alan yaratıyor. Onu çektiğinizde merkez kaç kuvvetin etkisiyle bir dağınıklık yaşanıyor.
Alex Ferguson zaten köklü bir futbol geleneği olan ülkede bambaşka bir takım yarattı. Manchester United onun göreve ilk başladığı yıllarda göze çarpan hiçbir başarısı yokken özellikle 1991’den sonra en son geçen sezonu da içine alacak şekilde İngiltere’de hegemonal bir güç haline geldi. Ekonomik anlamda büyüdü, gelişti.
Şimdi bundan sonrası yönetimsel bir sorundur.
Aykut Kocaman ismi Fenerbahçe’de bunu yapacak en uygun rol modeldi. Hatta 3 Temmuz, sürecindeki yönetimsel başarısıyla teknik adama uygun bir ortam bile sağlamıştı.
İşin ilginç tarafıysa kimsenin çok hoşlanmadığını ifade ettiği ve kısır, heyecan vermeyen futbol anlayışı Fenerbahçe’ye belli bir standart getirmişti.
Geçen sezon Avrupa’daki başarı sistemin artık yüzünün dışarıya döndüğünün de ifadesiydi.
Fenerbahçe’de zaten 2003-2004 sezonundan itibaren Daum’la başlayan bir futbol kültürü, standardı ve birikimi oluşmuştu. Bunu bozan şey Aragones dönemiydi.
Aykut Kocaman bütün bu biriken değerden bir şeyler ortaya çıkarabilecek dönemde istifa etti ya da takımdan ayrılmak zorunda kaldı.
Kendisiyle ne yazıkkı bu sürecin en sonunda görüşebilme, konuşabilme şansı yakaladım. Karşılıklı sohbetimiz sırasında kafasındaki şeylerin benim yıllardır burada onunla ilgili yazdığım yorum ve düşüncelerle uyunlu olduğunu gözlemledim.
Ancak hayatta hiçbir şey onu çevreleyen koşullardan bağımsız değildir.
Aykut Kocaman’a en fazla eleştiri getirenlerin yıllarca belirli ülkelerin modellemeleri konusunda uzmanlaşmış kişiler olması ülkemizin aşamadığı çelişkilerinden çıkmazlarındandır.
PSV içinde göze çarpan hiçbir yıldız oyuncu olmamasına karşın çok da sakin ve ne yaptığını bilen bir anlayışla Fenerbahçe’nin kendi telaşı arasında iki gol bulup maçı kazanıverdi.
Zaten aylardır büyük bir sorun olarak tartıştığımız 6+0+4 yabancı sınrlandırması konusunda yaptığımız gibi temel meselenin aslında belirli sürekliliği olan bir futbol sistemi olduğunu sürekli kaçırıyoruz.
Başarının doğru proje, bu projeyi gerçekleştirecek planlama ve program, onun bağlı olacağı bir model ve sistem, bütün bunların kendi aralarında koordinasyonuyla sürekliliği olan bir sürecin ürünü olacağını hep erteliyor, görmezden geliyor veya gerçekten anlamıyoruz.
Belki de işimize gelmiyor, kolay yolu seçiyoruz.
Twitter’da Erkmen Kavrar (@kavrarekrem) isimli bir takipçim bana diyor ki “umarım Aykut Kocaman’a verdiğiniz desteği Ersun Yanal’a da verirsiniz!...”
Mesele kişileri yakın gördüğümüzden, onlarla kurduğumuz özel diyaloglardan kaynaklanmıyor. Aksine onların yaptıklarıyla kendi dünya görüşümüzün ve bakış açımızın çakışması, doğrulara ait temel çizgileri tamamlama kaygımızdan kaynaklanıyor.
Bu konuları sezon içinde sıklıkla konuşmayı sürdüreceğiz.
http://twitter.com/uzaygokerman