Ligimizde kadro kalitesiyle bulunduğu pozisyonu tam anlamıyla hak etmeyen takımlar var. Konyaspor, Anlatalyaspor, Bursaspor, Akhisar gibi. Bu takımların genel sorunu için bir ekip haline gelememe, belli bir kadro istikrarı yakalayamama, maçlara değişik konsantrasyonlarla hazırlanma gibi sebepler sıralayabiliriz.
Bunların hemen hemen tamamının bir ya da birden fazla teknik adam ile sezona devam ediyor olmaları bir tesadüf de sayılmamalıdır.
Antalyaspor son üç sezondur yaptığı gösterişli transferlerle göz önünde bulunuyor; ancak kulübün içine girdiği, muhtemelen içeriğinde mali tarafı da olan sorunlar takıma da yansıdı.
Kalan dört maçının da çok zor olması hatta şampiyonluğu ve küme düşmeyi yakından ilgilendiriyor olması maç konsantrasyonunu farklı bir seviyeye getiriyor olmalıdır.
Hamza Hoca’nın Kadıköy’e en az bir puan arzusu ile çıktığı belliydi.
Klasik olarak Fenerbahçe’nin oyun kurmasını engellemek istedi. Peşinden de hızlı hücumlarla gole gitmek…
Ancak bu plan ilk 20 dakika içinde tutmadı.
Fenerbahçe futbol oynamayı arzu eden takımlara karşı daha başarılı olabilen bir takım oldu.
İkinci ve üçüncü bölgede yaptığı pres ile rakibinin tüm pas bağlantılarını bozarak, kaptığı toplarla da hızla kaleye gitmek Aykut Hoca’nın bu sezona dair temel düşüncelerinden bir tanesidir.
Bu nedenle topu, oynama arzusunda olan takımlara oyunun belirli bölgelerinde karşı tarafa teslim ederek, onun pas yapmasını sağlamak da bu taktiksel kurgunun parçalarından biri oluyor.
Dün bu bölgelerde Giuliano, Dirar, Soldado ve özellikle de Souza çok etkiliydi.
Fenerbahçe’nin attığı iki gol de gol nasıl atılır sorusunun uygulamalı cevabını veriyordu.
Aatıf’ın golü görsel olarak çok güzeldi.
2-0’dan sonra Fenerbahçe’nin duran top pozisyonunda bulduğu üçüncü golün yardımcı hakem tarafından sayılmaması önemli bir kırılım oldu. Skor 3-0 olsaydı fark daha da açılabilirdi.
Karşılaşma boyunca orta alan mücadelelerinde hakem Yaşar Kemal Uğurlu’nun tercih haklarını hep deplasman takımı lehine vermeye başlaması, sert oyun Fenerbahçe’nin akışkanlığını bozduğunu söyleyebiliriz.
İlk yarıda Souza’ya yapılan mutlak penaltının hakemler tarafından görülmemesi de farkın açılmasını engelleyen unsurlardandı.
İkinci yarıda da Yaşar Kemal Uğurlu’nun ceza sahasının içinde Antalyasporlu bir oyuncunun topu kolla uzaklaştırmasını izlemesi yine ilginç tercihlerden biriydi.
Hakemlik müessesinin sadece futbol oyun kurallarını takip etmek değil, futbolu izlemek ve bilmek olduğunu hatırlatmak gerekiyor ancak bunun sorumlusunun adresinde bulunamaması tebligatın sürekli geri dönmesine neden oluyor.
Biz yine yazalım.
Skrtel’in yaptığı sezonun yanılmıyorsam 12. bireysel hatası sonucu Antalyaspor’un gol bulmasıyla skorun 2-1 olması hem saha içinde hem saha dışındaki Fenerbahçelileri gerdi.
Bu bölümde ve Fenerbahçe üçüncü golü bulana kadarki sürede yapılan her top kaybı, yanlış pas tercihi sonrasında taraftar arasında yükselen homurtunun futbolcular üzerinde etkisini artık konuşmaya bile gerek yok.
Üçüncü gol az önce anlatmaya çalıştığımız klasik bir üçüncü bölge presi sonucuydu.
Dirar ilk yarı 50 metre boş taşıyıp, kendinin atabileceği mesafedeki golü Giuliano tercihi nedeniyle harcamıştı. Ancak oyunun bu bölümünde neredeyse Giuliano’ya boş kaleye atacak bir pozisyon hazırladı.
Valbuena’nın attığı dördüncü gol de maçın sonucunu belirledi.
Aykut Kocaman’ın maç sonunda yaptığı açıklamalar kadar bunları ifade ediş tarzı da futbol dünyamızdaki gerçek bilgenin kim olduğunu göstermesi bakımından önemliydi.
Aykut Hoca bu sezon hem teknik adamlığı hem de bilgeliğiyle çok farklı bir yere geldi, büyüdü.
Oynattığı futbolun, oynadığı oyuncu grubunun genel özellikleri hesaba katılırsa ne büyük bir başarı olduğu ortadadır.
Fenerbahçe bu sezona has bireysel hatalar olmasa bugün şampiyonluğunu ilan etmişti.
Sadece Osmanlıspor ve Konyaspor maçlarındaki neredeyse rakibe asist olacak derecedeki yanlış paslar bile bu anlamda yeter de artar.
Fenerbahçe’nin yediği gollerin attıklarına asla benzemiyor oluşu da onu diğer rakiplerinden farklı bir yere getiriyor.
Bunun henüz bir başlangıç sezonu olduğu asla unutulmamalıdır.
Diğer taraftan yarım kalan Kupa maçıyla ilgili yaptığı çok net açıklayıcı bilgilendirme kafası çalışan hemen herkesin anlayacağı türdendi.
Evet, kesinlikle olmayanı olmuş gibi göstermeye çalışanlar üzerinden yürütülen bir manipülasyon ile karşı karşıyayız.
Dünkü yazımda da benzer mantık yürütme ile aynı sonuca ulaşmıştık; tek farkla Aykut Hoca hakkı olan galibiyeti her şekilde çimlerin üzerindeki mücadele sonucu almayı tercih ediyor.
Bunu Şenol Güneş’in de söylemesi beklenirken teknik adamın konuyu başka taraflara götürmesi ve ne dediğinin anlaşılmaması bir hayal kırıklığıydı.
Kazanmayı bilmek kadar kaybetmeyi de öğrenmek bu ülkenin öğrenmesi gereken değerlerden biri olacaktır.