Yüksek pas trafiğine sahip iki takımın oynadığı iki ayrı karşılaşma izledik Cumartesi ve Pazar akşamları; Hollanda-Danimarka ve İspanya-İtalya.
Hollanda yenildi; İspanya da eşitliği sonradan yakaladı.
Hollanda %55 (517 pas) – Danimarka %45 (408 pas)
İspanya %66 (732 pas) – İtalya %34 (371 pas)
Danimarka olsun, İtalya olsun rakiplerine göre baskı altında mahkûm oynayarak başladıkları karşılaşmaları kısa sürede dengelemeyi başardılar; İtalya’nın kazanamaması hem şanssızlık hem de bir anlamda kaleci Casillas’ın kaleciliği sayesindeydi.
Merkezinde Barcelona’nın bulunduğu İspanya milli takımının oynadığı futbolun ne kadar sonuca dönük olduğunu dün bir kere de İtalya karşısında test etmiş olduk.
İtalyanlar geleneksel savunma ağırlıklı futbollarıyla belki de İspanya’nın diyalektik olarak tam karşıtı, çelişkisiydi.
İspanyol oyuncular sahanın her bölgesinde yüksek pas yapıp rakiplerini hipnotize etmeye çalıştılar ama gök mavililerin dün akşam uyumak gibi bir düşünceleri yoktu. İniesta, Xabi, Alanso, çok etkili ve tek başına adam eksiltme özelliğine sahip oyuncular…
O kadar çok “fakat” diyeceğimiz şey var ki…
Bir kere İspanya bir türlü son adam olarak gol vuruşunda başarılı bir santrafor yaratamadı. Güiza malum, dün bir kere daha Torres gerçeği ile karşılaştık, Fabrgas ile David Villa da aynı oyun yapısına sahip ikiz gibi birbirlerine benzeyen oyuncular; bitiremiyorlar.
Bu oyun yapısı ailece gol atma üzerine kurulduğu sürece hem daha az gol pozisyonu üretilecek hem de atılacak.
Üstelik İtalya İspanya’nın topu ceza alanına yakın bölgeye kadar sahip olup çevirmesine izin verince, artık top bağımlılığı yaşayan yukarıda bir kısmını saydığımız oyuncular bir türlü ayaklarından topu çıkarmayınca pozisyon üretimi çok fazla düştü.
İspanya çizgiye inmeyi sevmiyor; sıfıra kadar geldiklerinde topu tekrar orta alana yöneltecek bir oyun oynuyorlar.
Aynı şeyi Hollanda için söylemek biraz daha zor ama yüksek teknik ve pasa sahip bir oyun ortaya koyuyorlar.
Hollanda rakip ceza alanına yaklaştıkça paslaşma yüzdesini arttırıyor. Roben tarzında dikine oynamayı seven oyuncuya sahipler.
Hollanda’nın bir diğer farkı golcü sıfatı yakışan Van Persie ve Huntelaar iki çok yetenekli santrafora sahip olmasıydı ki bu iki oyuncunun da girdikleri kaçırmaları atmalarından çok daha zor olan pozisyonlar göz önünde bulundurulduğunda gol atamamaları şanssızlıkla açıklanacak bir durumdur.
Hollanda oyun sıkıştığında kanatlara yönelip, rakip kale çizgisine kadar iniyor. Çünkü yüksek top kullandıklarında buna kafa vuracak oyunculara sahipler.
Bütün bunlara karşın İspanya bir şekilde yenik duruma düştüğü karşılaşmada beraberlik sayısını üretebilirken; Hollanda son vuruşu bir türlü yapamadı.
Hollanda ve İspanya geriden atılan toplar nedeniyle defanslarında zaman zaman eksik yakalanıp kalelerinde çok önemli pozisyon açıkları verdiler.
Sahaya dizilişleri ve oyuncu karakterleri farklı olsa da pasa dayalı oyun yapısı nedeniyle karşılaştırdığımız bu iki takımdan Hollanda modelini kendime çok daha yakın bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Hollanda’nın oynadığı veya yapmaya çalıştığı şey çok daha çeşitlilik içeriyor ve izleyeni heyecanlandırıyor.
Ancak bulunduğu grup nedeniyle Hollanda’nın aldığı bu yenilgi nedeniyle işinin oldukça zorlaştığını söylemeliyiz. Hollanda Danimarka maçının karşısında mutlak 3 puan yazmış olmalıydı. Almanya ve Portekiz eşleşmelerinde daha fazla zorlanacağı bir gerçektir.
Öyle olunca da turnuvaya erken veda etme olasılığı yüksek görünüyor.
http://twitter.com/uzaygokerman