Mancini’nin kadro değişikliklerinin kendisine hatırlatılması üzerine “akıllı sorular sorun” şeklindeki cevabı medyamızda “aptal sorular sorma” şeklinde karşılığını bulunca hemen refleks mekanizması çalıştı.
“Mancini bize nasıl aptal diyebilir? Kendisine baksın.”
Çünkü herşeyi çok iyi biliyoruz. Hatta en doğrusunu...
Türkiye’de soru sorma sorunu olduğunu düşünenlerdenim. Doğru soruyu soramadığımız için aslında düşünme faaliyetinin de hakkını veremediğimize inanıyorum.
Soru sorma eylemi bizde aslında gövde gösterisidir. Amaç soru sormaktan çok kendi düşüncesini ortaya koymak hatta soru sorulan kişiye karşı “bak aslında ben senden çok daha iyi düşünüyorum ve donanımlıyım, orada olmayı ben hak ediyorum” duruşu sergilemektir.
Bu şekilde kalabalığa, çevreye “ne kadar iyi biliyorum” mesajı verilir.
Hepimizin bir görüşü, düşüncesi, dünya algısı ve buna bağlı da pratiği, eylemi vardır. Ancak herbirimiz başka formasyonlar altında bir yerledeyiz.
Örneğin Hıncal Uluç Türkiye’de hemen herşeyin en doğrusunu bildiğine inanır. Sadece o inanmaz, ona mikrofon uzatanlar, yorum isteyenler de öyle düşünürler büyük bir ihtimalle. Bu nedenle de “Mancini hele bana bir cevap versin!” şeklinde tavır sergileyebilme cesaretini kendisinde bulur.
Ünal Aysal’ı keşfedip ortaya çıkaranlardan hatta bu kişinin Galatasaray’ın kurtuluşu olduğunu iddia edenlerdendir kendisi; ancak şimdi bakıyoruz bir numaralı karşıtı oluvermiştir.
Rijkaard çok önemli marka transferiydi ancak kısa bir süre sonra Rijkaard’ın futbolu bilmediğini ortaya çıktı.
Fatih Terim için günlerce ve sayfalarca kültürsüzlüğünden tutun da en ağır hakaretlere varıncaya kadar yazılar yazdı ancak bugün Türkiye’de bu işi Fatih Terim’den daha iyi bilen bir kişi de yok diyecek yere glemiştir.
Eylemi, pratiği olmayan ancak her fırsatta herkesi yerden yere savuran bu kişi aslında toplumumuzun bir aynası, gerçeğidir.
Öyle olunca da Mancini’ye doğru soruyu sorabilecek bir zihin üretimi geliştirmek yerine rahatlıkla aklımızı Mancini’nin işine karşımaya çalıştırabiliyoruz.
Adam da bunu fark edip tepki koyunca bu sefer “vay sen bize bu cevabı nasıl verirsin?” oluyor.
Peki karşındaki aptal mı?
Sen bu tavrı gösterince onu aptal yerine koymuş olmuyor musun?
Neden Mancini’yi anlamak, nereye varmaya çalıştığını görmek yerine sürekli kendi kafandaki gerçeklere, doğruluğu hiçbir zaman kanıtlanmamış bir takım şablonlara uydurmaya çalışıyorsun ki?
Her şey bu kadar kolay ve basitse neden Avrupa futbolunda bu kadar alt sıralarda bir yer buluyoruz kendimize?
Meselemizin bütünsel olduğunu, başarısızlığın sebepleri arasında mutlak surette kendimiz de olduğunu ayırt edemedikçe, anlayamadıkça şu garantidir ki tekrar edecektir; ediyor da.
Durmuş bir saatin günde iki defa doğruyu göstermesi gibi her 10-15 yılda gelen başarılara bakarak bunların neden sürdürülebilir olamadığına kafa yoracak yerde bu tesadüflerin gerçek olduğuna inanmak ve herşeyi buna benzeştirmeye çalışmak yanılgıların en büyüğüdür.
Sadece eleştirmek yetmez, bir ucundan tutup, belirleyici olmak ve sorumlulukları paylaşmak da önemlidir.
O zaman yanlış yapma toleransınız olur.
Ama “ne kokalım ne de bulaşalım” anlayışıyla hem sorumlulukların farkına varamayıp, vardığında elini taşın altına koymayıp hem de kendin dışında herkesten bir şeyler bekleme, eleştirme, üstüne de yol gösterme ukalağı, snopluğu içinde bulunduğun gerçekliğin gelebileceği en iyi yer burası olur.
http://twitter.com/uzaygokerman