Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

3 Temmuz sürecinde Fenerbahçelilerin gösterdiği duruş Cumhuriyet tarihi boyunca bir ilk olma özelliği de taşıyordu. Bir gün, bir hafta ya da ay değildi bu sürecin ölçüsü önce bir yıla yayılmış, sonrasındaki dönemde de bir altlık olarak belirleyici olma özelliğini sürdürerek günümüze kadar gelmiştir.

Peki, savcısından tutun da rakip takım taraftarına varıncaya kadar herkesi etkisi altına alan ve hakkını teslim etme zorunda hissettiren Fenerbahçe’yi ve Fenerbahçelileri bu kadar farklı kılan gerçeklik neydi?

Haberin Devamı

Bunun için biraz sporun dışına çıkacağız, hatta oldukça bu bölgeyi terk edeceğiz; fizik ile felsefenin buluştuğu yeni dönem paradigmalardan biri olan kuantumun sınırlarını zorlayacağız.

Merak etmeyin eğlenceli olacaktır.

Klasik fizik ile kuantum fiziği arasında ne fark var, önce bunun üzerinden geçelim.

- Klasik fizik bize süreklilik, devamlılığı olan bir evren modeli sunar. Oysa kuantum uzay ve zamanın süreksizliğini ve kesintili olduğunu göstermeye çalışır. Klasik fizikte formüller yazılırken nesnelerin özellikleri için birer değişkenlik değeri verilir, her değişken değeri sonuç olarak hesap edilebilir bir sonuç kümesi oluşturur; oysa kuantum fiziğinde değişkenlerin hareketlerinde sıçrayışlar öngörülür.

Savcı’nın kabulü neydi, klasik fizik düşüncesinden hareketle; "bunun da diğer davalar gibi bir kaç ay içinde sönümleneceğini, etkisini yitireceğini sanmıştık, oysa öyle olmadı."

Fenerbahçe burada ezber bozdu. Sıçrama gösterdi.

- Klasik fizik az ya da çok bir determinizm-belirlilik temelinin üzerine kurulmuştur. Nesnellik düşüncenin merkezindedir ve her nesne birbirinden bağımsız olarak ele alınabildiği gibi birbirinin nedeni ve etkileşimi olabilmektedir.

Oysa kuantum fiziğinde olasılık vardır. Nesnelerin herbiri ayrıca enerji dalgasına sahip merkezler olarak görüldüğünden bütünsel etkileşim ve sıçrama kavramları karşımıza çıkmaktadır.

3 Temmuz Darbesi medyayı da arkasına alarak topluma belli bir düşünce kalıbını ve sistematiğini dayattığında Fenerbahçeliler öncelikle refleksle sonra da kuantumun verdiği bilgiye bağlı kalarak buna karşı duruş geliştirdiler.

Haberin Devamı

Sahip olunun haberleşme ve bilişim araçlarının bütün etkisini, gücünü sonuna kadar kullandılar.

Neredeyse her Fenerbahçeli birey olarak sürece güçlü birer enerji noktası ve odağı haline gelerek dahil oldular; bir araya geldiklerinde çok daha büyük bir şey çıktı ortaya.

Şimdi onlardan bazılarını kristalleştirerek isimlendirelim mi?

Buraya yazacağım isimler benim de süreç içinde fikirlerinden, bilgilerinden, hareketlerinden etkilendiğim, yararlandığım, tanıdığım kişi, grup ve araçlardır. Kuşkusuz çok daha fazlası var ve benim onları buraya yazmamış olmam ya da atlamam onların varlık sebebini ve değerini değiştirmez. Buraya yazacağım isimlerin ortak noktası kuşkusuz twitter olmuştur; 3 Temmuz öncesinde isimlerinin daha az bilinir olması tercih sebebidir.

3 Temmuz’dan kısa bir süre sonra ilk ortaya çıkan kişi Lube Ayar’dı. Televizyonlarda kurulmuş mahkeme oturumlarına isyan bayrağını ilk o açtı, televizyon programlarına katıldı.

Haberin Devamı

Onunla eşzamanlı sivrilecek ve en güçlü seslerden biri olacak Ebru Köksaldı tavrını net ortaya koyanlardandı.

Kısa bir süre sonra Ebru Köksaldı ile Kaldırım Tribünü isimli çok etkili bir program yapan Bozkurt K. Yılmaz sürecin en önemli “seslerinden” biri oldu. Sadece tartışmadı, programa çağırdığı konuklarıyla şu an konuşmakta olduğumuz şeyin pratik temellerini attı. Birleştirdi, duyurdu; biriktirdi.

Peşinden çok iyi bir arşivci ve takipçi Dilek Neşe Açıker’i ekleyeceğim; 3 Temmuz sonrasında televizyonlarda görünen yazarlardan biriydi; geride bıraktığımız yılda Bozkut K. Yılmaz ile "Evladıma Miras Bu Sevda" isimli taraftarlığın ne şekilde yaşandığını anlatan bir kitap yazdı.

Sonra Gerenimo Apo ile anılan Alpaslan Akkuş’u hatırlayacağız.

Ve Ömer Kocsan...

Medyadaki Abluka’nın içinden gelerek sürece dahil olan Mustafa Hoş bambaşka bir hava kattı.

Papazınçayırı isimli güçlü ve etkili bir Blog sitesi ve onun iki yazarının derin ve detaylı analizleri dikkat çekiciydi; Gürman Timurhan ve Onur Kütük.

Adliye koridorlarında en kritik görevde bulunan Emre Kapukaya dava süresince içeriden dışarıya bilgi veren önemli kişilerden biriydi. Avukatlardan söz etmişken Fenerbahçeliler Derneği’nin Başkanı İlyas Bulcay’ın birleştirici ve toparlayıcı rolünden söz etmeliyiz; ayrıca Şanal Erünal, @Dilekimi, Gözde Cumrat’ı da buraya eklemeliyiz.

Orhan Zeki Ak, bir kaç ay sonra yayın hayatına son verecek Fotospor’da çok önemli sorular sordu, medyada hiç kimsenin yapmaya cesaret edemediğini gerçekleştirdi.

Ateş Bakan Hürriyet.com.tr'deki sesti.

Barış Gerçeker nesnelliğin bütün sınırlarını zorlayarak yazdığı yazılarla sanki bir denge unsuruydu.

Fotoğraflarıyla her anı ölümsüzleştiren Tolga Ferhatoğlu, Erol Çetinçelik.

Ankara Fenerbahçeliler Derneği ve oradan ön plana çıkan Yasemin Duru, Mehmet Emin Şin, Yadigar İncesu.

Müzikleriyle Fenerbahçelileri coşturan Ercüneyt Özdemir, Taner Demiralp.

Benim de fazlasıyla kaynak olarak etkilendiğim ve yararlandığım kitabıyla Fenerbahçe’nin değişim, dönüşüm ve gelişim sürecini bütün ayrıntılarıyla ortaya seren Gürdoğan Yurtsever.

Özellikle iddianame ve mahkeme klasörlerini inceleyerek bütün delilleri didik didik eden Esra Dulgar. Hala bu analizlerin neden kitap haline gelmediğini merakla bekliyorum.

Lig Radyo ve NTV Spor Radyo gibi radyolarda görev yapan, Hürriyet Gazetesi’nde muhabir Cüneyt Kaşeler, Volkan Çalışkan, Ahmet Ercanlar...

Ve daha niceleri...

Hale Kocabaş, Funda Sibel Pala, Ruşen Aktaş, Cemre Soysal, Meltem Telaferli, Sema Ankaralı, Yasemin Başarır, Saadet Alim, Mine Cuca, Özgür Kandil, Uğur Akkaya, Bülent Dölek, Murat Dural, Mert Özlü, Behçet Üstün, @İbaS, Fatih Atlay, Mehmet Çağrıcı, Ali Kareli, Murat Cennetoğlu, Ahmet Çeliksüngü, Baran Yeşilyurt, Serkan Sağlam, Hakan Hanoğlu, Selim Ferit Yıldız, Metin Sipahioğlu, Onur Tuncer, Orhan M. Arslan, Sol Açık, Mehmet Alakuş, Hızır Hoşça, Altuğ Canıtez, Okan Altıparmak, Öyküm Dizdar, Seyfi Dertli, Cahit Binici, Zeynep, Muhalif Kanarya, Cüneyt Aytaç hep kendilerine has yorum, tarz ve sunumlarıyla katkı sağladılar.

Fenerist, 12 Numara internetteki Fenerbahçe platformlarının başında geliyordu.

(Burada ismi geçmeyen ancak Topuk Yaylası’nda, Bağdat Caddesi’nde, yürüyüşlerde, Açık Hava Toplantılarında, Cezaevi ve Adliye önlerinde, tribünlerde, sokaklarda, caddelerde, işyerlerinde, okullarda, üniversitelerde, Feneriumlarda çok daha büyük güç oluşturan ancak ad ve ünvanlarını bilmediğimiz milyonlarca Fenerbahçeli’den özür dileyerek;)

Bu kadar ismi niye saydık?

Öncelikle bir teşekkürü ve bir arada anılmayı hak ediyorlar.

Sonra;

Kuantum Kuramı "gözlenen ile gözleyeni" ayrı saymıyor; yani biri diğerini etkileyip değiştirebiliyor. İşte bu Fenerbahçe’nin gözle görülmeyen parçacıkları süreç içinde etkin birer güç, fikir, düşünce, etkinlik merkezlerine dönüştüler.

Bütüne ait temel özellikleri içinde barındırmakla kalmadılar, herbiri parça parça bütünü oluşturdular.

Bu kuşkusuz klasik bilgi, düşünme araçları ve paradigmayla önceden bilinmesi, tahmin edilmesi mümkün değildi.

Neden?

Çünkü bilgi çoğaldıkça, çeşitlendikçe, dezenforme edildikçe insandandan uzaklaştı, koptu. İnsan bilgiye uzaklaşınca yabancılaştı; müdahalede ve etkide bulunmayan sadece basit bir gözlemci konumuna geçti.

İnsan öz değerlerini, kültürünü artık koruyamaz hale geldi.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın genel insan profili bunu gösteriyor.

3 Temmuz sürecinde veya benzer davalarda yapılmak istenen şey de buydu zaten; ne kadar çok doğru yanlış bilgi verilirse, ortalığa saçılırsa insanlar bunu bir araya getirmekten uzaklaşacak, yılgınlık hissedecek hatta ilgilenmeyeceklerdi.

İşte Fenerbahçe taraftarı bu kabulü, alışkanlığı yıktı. Öz değerine, kültürüne uzanan eli tuttuğu gibi geri itti.

Bundan sonra ne yapacakları ise spor dünyamızın geleceğindeki yeni paradigmanın habercisi olacaktır.

http://twitter.com/uzaygokerman