Profesyonellik 101
Arena’daki maçı ilk 54 ve son 36 dakika olarak ikiye ayırmak lazım sanırım: İlk 54 dakika, bir Prandelli fiyaskosu idi. Takımın yaratıcılık anlamında iş yapabilecek 3 adamından (Olcan dışında) ikisi Tarık ve Sneijder, alışık olmadıkları çizgilere konmuş, etkinlikleri kısıtlanmıştı. Nitekim geçen hafta Erciyes karşısında sağ kanatta olağanüstü etkili oynayan, sürekli o çizgiye deplase olan Selçuk’la iyi bir pas trafiği yakalayan Tarık yoktu sahada ilk yarıda. Geçen hafta Selçuk’la orta sahayı paylaşan Sneijder da sol çizgide mutlu gözükmüyordu. Özellikle ilk 45 dakikada istediğini sahaya yansıtan ve normal şartlarda skoru değiştirme ihtimali olan taraf sarı-lacivertlilerdi sanki.
İkinci yarının başında Alves’in ihanet gibi kırmızı kartıyla maçın şekli değişti: Bu kez yönetim sınavını geçemeyen taraf İsmail Kartal oldu Arena’da... Tabii ki ligin altıncı haftasında, hem de Seyrantepe deplasmanında Fenerbahçe’nin savunma göbeğinde 4 ve 5’inci stoperlerine (Kadlec-Mehmet’e) kalacağını öngörmek, hazırlıkları buna göre yapmak biraz zor. Ama daha 55’inci dakikadan itibaren planları tamamen geriye yaslanma ve karşılama üstüne kurmasıyla, sahaya akıl ve tecrübe koyabilecek Sow-Webo kenarda otururken, son 35 dakikanın hücum hattını Alper-Kuyt-Caner şeklinde oluşturmasıyla bu mağlubiyeti hak etti İsmail Kartal...
Maçın kahramanına gelince... Sadece dün attığı goller için değil, Arsenal maçında ön libero oynadığı halde ortaya koyduğu efor ve samimiyet için. Bazı yerli oyuncular güdümlü muhabirlerine haberler sızdırıp menfaat sağlamaya çalışırken, sadece işine bakıp genç oyunculara meslek içi eğitim verdiği için. Sadece bu maçın değil, Galatasaray’da son iki yılın kahramanı olduğu halde mütevazı olabildiği için büyük oyuncu bu Sneijder... Juventus’a attı gruptan çıkardı, Bursa’ya attı kupa getirdi, Fenerbahçe karşısında da ikinci kez maç kazandırıyor.
Sahadaki yerini beğenmeyip şikayetlenenler, veya ufak bir rüzgar esse ayakta kalamayanlar için, Sneijder tarafından bedavaya verilen ‘Profesyonellik 101’ dersinin bolca işlenmesinde fayda var sanırım.
Gökhan Gönül, mahkemeye gitmeli
6222 sayılı sporda şiddet ve düzensizliği önlemeye dair kanuna olan inancımı geçen yıl yitirdim: Sahanın içine girip Fernandes’e uçan tekme atan adamla, Burak’ın suratını çakı ile yaralayan adam, yalnızca birer yıl “maçları evden izleme lütfu” ile cezalandırınca senelerce hasretle beklediğimiz yasanın da fonksiyonsuz olduğu anlaşıldı.
Dün daha maçın ikinci dakikası... Gökhan taç atışı kullanacak, sadece 2-3 metre arkasındaki adam, boğazını yırtarcasına küfrediyor genç adama. Ve annesine. Defalarca. Coşkuyla. 5-6 saniye Lig TV yayınındaydı bu adam. Şimdi bu adam bu maça Passolig kartı ile girdi değil mi? Koltuğu belli. Vatandaşlık numarası belli. İsmi belli. Peki herhangi bir ceza alacak mı? Sanmıyorum...
Bence artık spor kulüpleri sporcularını koruma adına, bu tarz hadiselerde spor hukukunu beklememeli, ceza hukukuna güvenmeli. Fernandes’e tekme, Burak’a çakı, Gökhan’ın annesine küfür sokakta olsa kulüp avukatları mahkemeye giderler ve o adamlar için hapis cezası talep ederler değil mi? Ama aynı hadiseler statta olunca bu adamlar ödüllendiriliyorlar aksine! Bence kulüpler bu tarz vakaları mahkemeye taşımalı. Bu çocukların haklarını bağımsız mahkemelerde aramalı.
Burak kendini izlemeli
Dakika 13... Galatasaray, orta sahadan sıradan bir atak geliştiriyor. Herkes durur vaziyette, savunma hareketli değil. Melo bir hücum pası yapıyor, Olcan akıllıca atlıyor ve Burak normalde kaleciyle karşı karşıya kalacağı bir pozisyonu, savunmanın 3 metre gerisinde ofsaytta beklediği için heba ediyor.
Hareket yok. Ani hücum yok. Savunma kıpırdamıyor. Burak, sebepsizce ve sorumsuzca 3 metre geride bekliyor sadece.
Bence milli takımın birinci santrforunun sürekli yan hakemle diyalog kurmak yerine, bu acayip pozisyonu defalarca izleyip, birtakım dersler çıkarmasında fayda var.