Bir tarafta sakatlıklar, diğer tarafta cezalar, üstüne bir de hem form düzeyi düşük hem de güven duyulmayan oyuncular olunca doğal olarak kadro kurmak ve kurulan bu kısır kadrodan üst düzey pozitif futbol beklemek hayalcilik olur. Galatasaray’ın şu anda içinde bulunduğu durum budur. O nedenledir ki, Rizespor önünde kazanılan bir puan da ya da kaybedilen iki puan da sevinilecek, bir o kadar da üzünülecek bir durum değildir...
Bu genel tespitimizi yaptıktan sonra gelelim dün eldeki oyunculardan ortaya çıkan kadronun performansına... Gerçekçi olmakta fayda var. Cezalı Fatih Terim, tribünde oturuyor olsa da gölgesi kesinlikle saha kenarında... Ondan olacak ki ilk yarı Terim’in o çok sevdiği 4-2-4 düzeni neredeyse kusursuz işledi. Ana sorun bu işleyen sistemde son vuruş becerisindeki düşük kaliteydi. Sağlam üç pozisyon sadece tartışmalı bir gol getirdi.
Bu yarıda ve maçın genelinde Selçuk İnan’ın yüksek verimli oyunu belki Galatasaray’a bir puanı getiren en önemli unsur olarak karşımıza çıktı. İlk yarıdaki bir başka önemli durum da Rizespor Teknik Direktörü Okan Buruk’un Galatasaray’ın çok oyuncuyla hücum etmesine, ilerde yoğun biçimde baskı kurmasına reaksiyon gösterecek bir yapıyı hazırlayamamasıydı.
İkinci yarı temponun yükseldiği, Okan Buruk’un sağlam müdahalelerde bulunduğu (Bu müdahaleler belki de üç puan getirecekti), Galatasaray’ın ise kenardan hamle oyuncusu üretmekte sadece savunmacıları (Linnes, Maicon ve Ömer Bayram) kullandığı dönemdi. Galatasaray kenar yönetiminin Muğdat’ı çıkarıp Feghouli’yi ilerideki dörtlüye dahil ettiği, Mariano’yu ise ön libero gibi Selçuk’un yanına taşıdığı dönemde Rizespor için maçı kazanabilecek süreç başlamıştı.
Gerçekçi konuşmak lazım. Çok hücumcu kullanarak maçı kazanmayı hedefleyen Galatasaray bu riskli planı yüzünden neredeyse kendi sahasında bir yenilgiyle daha tanışıyordu. Cesur, sürekli hücum eden, tribündeki seyircisini mutlu kılan bir yapıya her zaman şapka çıkarılır. Terim’in Galatasarayları bunu çoğunlukla gerçekleştirmiştir. Ama bir de futbolun kendi gerçeği var. O da elindeki kadrona göre, yani haddini bilerek oynamak.
Gelelim Ali Palabıyık’a... Galatasaray’ın ilk golündeki devam kararı sanırım MHK’nin ilk seminerinde dikkate alınacak bir pozisyondu. Top rakibin ayağından mı sekti, yoksa rakip mi gönderdi bu çok önemli bir ayrıntı. Diğer konu ise G.Saray’ın buz gibi penaltısı güme gitti. Linnes’in pozisyonunda omuz omuza bir mücadele yok. Aksine Linnes resmen itiliyor.