Önce bu çok önemli galibiyetin etkilerini konuşalım... Birincisi, Fenerbahçe grupta çok önemli bir avantaj elde etti. İkincisi hafta sonu oynanacak Galatasaray derbisine doğal doping yaptı. Üçüncüsü Teknik Direktör Vitor Pereira’nın takımdaki ömrü biraz daha uzadı. Dördüncüsü Fenerbahçe yeniden iyi bir takım olduğunu hatırladı. Ve en önemlisi tribünden kaçmaya hazırlanan seyircisini geri getirdi.
Ve gelelim 90 dakikanın genel değerlendirmesine...
Gol doksanda gelmiş olsa da farketmez, önemli olan sonuçsa Fenerbahçe istediğini elde etmiştir. O zaman Vitor Pereira ve talebeleri görevini layıkıyla yapmıştır... Şimdi bu durum tespitine bence Pereira dahil herkes güler. Sonuç tamam da sahadaki futbol çok ciddi alarm vermeye devam ediyor. Öyle ite kaka şans golleriyle, duran top becerileriyle ve yıldız oyuncu farkıyla daha nereye kadar gider bu takım bilinmez. Evet dün gördük çekirge hâlâ sıçramaya devam ediyor. Ama o çekirgenin de gücü tükeniyor.
Bu takım başkanının açıklamasıyla 70 milyon euronun üzerinde bir rakama oluşturulmuş yıldızlar topluluğu. Böyle bir topluluktan ne beklensiniz? İyi futbol. Daha doğrusu çağdaş futbol uygulamalarından pasajlar. Futbolculara haksızlık etmiyelim. Onlar bunu ortaya koymaya çalışıyorlar, hatta zaman zaman hocanın aksine inisiyatif alıp riske bile girebiliyorlar. Tıpkı dün Caner ve Gökhan’ın bu sezon Fenerbahçe’de hiç görmediğimiz kadar kanat çıkışları yapmaları gibi. Oysa Fenerbahçe’nin ruhu bu. Herkesin alıştığı yapı da bu. Pereira bu iki kanat bekinin ayağına kilit vurmasa bu takım takır takır geniş alanda oynayacak. Dün Caner de Gökhan da gözümüzün pasını sildi. Ve iddia ediyorum Pereira’nın inadını da iyice törpüledi.
Fenerbahçe’nin ana sorunu asla ‘Van Persie mi oynasın Fernandao mu’ değil. Sorun bu yıldızlar topluluğunun hücum futboluna ihanet edilir biçimde sahaya sürülmesidir. Herkes söylüyor, herkesin söylediğini bir de ben söyleyeyim. Topal-Souza ikilisi yan yana oynadığı sürece, Fenerbahçe pozisyon üretmekte, hızlı hücuma çıkmakta, topu rakip savunmanın arkasına geçirmekte çok ama çok zorlanır. ‘Hücum oynayacağız, hücum oynayacağız’ diye diye sezon başında bizi uyutan Pereira, altı savunma ile Kadıköy’de sahaya çıkıyor. Ve bu altı savunmaya da aman fazla ileri çıkmayın dediği için de devasa boşluklar oluyor savunma ile hücum arasında. Buna bir de takımın el freni Diego’yu dahil ederseniz, ortaya gerçekten topu koşturmayan, bu nedenle de çok erken yorulan bir takım çıkıyor.
Hiç mi olumlu bir şey yok? Elbette var. Kjaer-Ba ikilisi artık bu takımın değişmez tandemidir. Ve Gökhan Gönül de kim ne derse desin banko oynar.