“Yolculuğun kendisi varış noktasından önemlidir” diye moda laflardan biri var ya... İşte Başakşehir maçı hem yolculuk hem de varış noktasıydı Fenerbahçe için. Hatta çıkış!..
Kaybederse bundan ötesi yoktu ki...
Kazandı, yolculukta bir kavşak oldu bu hafta... Hiç unutulmayacak, belki de varış noktasını başka semtlerden alıp Kadıköy’e taşıyacak bir kavşak hem de.
Ne diyelim; “yolun açık olsun Fenerbahçe”...
Başakşehir galibiyeti, Fenerbahçe’nin gizli kalmış potansiyelini ortaya koydu her şeyden önce... Özgüvenini onardı. Alternatif ve göze hitab edebilen oyunu olduğunu kanıtladı. Gelecek zorlu maçlar için ivme yarattı. Moral verdi ve sezon sonuna 13 hafta kala zirveyle arasındaki farkı iki puana indirdi.
Daha ne olsun... Mucize gibi.
Peki Fenerbahçe, herkesin onayladığı gibi kendisinden “uzak ara iyi oynayan” Başakşehir’i deplasmanda nasıl yendi?
Her şeyden önce Fenerbahçe maça “iki kere” önde başladı!..
Birincisi önde basarak ki, henüz ikinci dakikada Giuliano kaleyi ıskalamasa skor olarak da önde başlayacaktı...
İkincisi ve çok daha önemlisi ise Başakşehir maçını kaybetmesi halinde sezonu çöpe atacağını idrak edip gereken dikkat ve konsantrasyona sahip olmasıydı Fenerbahçe’nin.
Başakşehir ise tam tersine bir rehavet içindeydi...
Belki beraberliğin bile şampiyonluk şansını etkilemeyeceği için belki stoperde Epureanu, önünde Emre, onun önünde Mossoro’dan yoksun “seren direği kırık” bir gemi gibi yalpaladığından, bildiğimiz zorlu/tehlikeli Başakşehir değildi.
Arda da “Başakşehir’in Valbuena’sı” olup yeteneğine karşın takımın temposunu düşüren bir unsur haline gelince ilk devre Fenerbahçe’nin istediği gibi üstün ve galip bitti.
Evet... “Fenerbahçe’nin istediği gibi” cümlesi bu maçın anahtarıydı. Çünkü Fenerbahçe bu kez orta sahada topla jimnastik hareketleri yerine top rakipteyken önde basmak, hataya zorlamak için oynuyor, topa sahip olunca hızla ileri taşımayı amaçlıyordu.
Yani tam anlamıyla “iki yönlü” bir oyundu Fenerbahçe’ninki. Hatta yan çizgilere yapılan kaymalarla “dört yönlü”. İşte bu yüzden Başakşehir sağdan gelip topu sola döndürdüğü organizasyonlarını yapabilse bile ne Visca ne de onun gördüğü Adebayor Fenerbahçe kalesinde tehlikeli olamazken, ilk devre Guiliano, Isla, Dirar biraz daha isabetli şut atsa üç farkla önde bitebilirdi Fenerbahçe adına.
Maçın ikinci yarısında Fenerbahçe’nin akıllı ve dikkatli oyunu sürerken Başakşehir stoperlerinden yeterli performans gösteremeyen sahalardan aylardır uzak kalmış Chedjou’yu Napolione ile değiştirdi Abdullah Avcı...
Çünkü Fenerbahçe’nin tek gollü galibiyeti yeterli görmeyeceği belliydi. Ancak evsahibi ikinci golden kurtulamadı. Çünkü kazanma isteği var gibi gözükse de konsantrasyonu yoktu Başakşehir’in. Bu sefer de top kaybı yapan Başakşehir, Isla’nın pasını kaleye gönderen Fernandao’nun golüyle 2-0 mağlup duruma düştü.
Başakşehir farklıydı, Fenerbahçe farklıydı, Aykut Kocaman da farklıydı. Rakibi yakalamış, hem iki golle yetinmek istemiyor hem de önde oynamanın en iyi savunma olduğunu hatırlamıştı. Maçın bitmesine yirmi dakika kala Fernandao yerine Alper’i aldığında Fenerbahçe kalesine yüklenmeye çalışan Başakşehir’e arkasında bırakacağı boşluğu hatırlatıyordu adeta.
Maç bittiğinde F.Bahçe hak ettiğini alan taraftı.
Fenerbahçe’nin zaferi aslında zeka ve gayretin zaferidir, gelecek haftalarda tekrarı olursa sezon başından beri biriken zarar ziyan telafi edilebilir.