Yiğidi öldür ama hakkını yeme!.. Fenerbahçe takımı, hocası ve yönetimi sayesinde, futbolun gerçeklerine yüzde yüz ters düşse bile son maçın son devresine kadar “hayal kurması bedava” bir sezon yaşadı.
Orhan Veli’nin “Hava bedava bulut bedava / Dere tepe bedava yağmur çamur bedava” dizelerine hayal kurmayı da eklemek, umutsuz olmaktan çok iyi idi. Gerçi, biraz çocukçaydı “önün, arkan, sağın, solun yenilecek; sen şampiyonluğu sobeleyeceksin” gibi koşullar... Tribünlerdeki boşluğa bakılırsa Fenerbahçeli, Aykut Kocaman kadar inanmıyordu şampiyonluğa... Ama asgari koşulları mevcut bir hayal, tatlıydı sonunda.
* * *
Öyle ya da böyle, 34 haftalık serüvenin son maçına kadar şampiyonluk şansını sıfırlamadan gelen, hatta maçın ikinci devresine taşıyan ekibe, her Fenerbahçelinin teşekkür borcu var.
Hiç olmazsa kalbinin yarısıyla...
Olmadı; yarım ağızla!.. Ama mutlaka.
Neden mi?..
Yaşattığı duygular ve heyecan için.
Dikkat edin; keyiften falan bahseden yok...
Gerilim de duygudur, hüzün de. Hatta kahrolmak bile!
Para verip gittiği korku filminde ödü kopan, dramda gözyaşlarına boğulan izleyici, sinemaya küsüp çıkışta müdürü/makinisti protesto ediyor mu?.. Tam aksine, ne kadar korkup ne kadar ağladıysa o kadar beğeniyor eseri.
Önemli olan insanın duygularını harekete geçirebilmekse, bu sezon son derece başarılı sayılır Fenerbahçe!
* * *
Artık perde kapandı ama Fenerbahçe’de duygular yine zirvede!..
Fakat sıra Fenerbahçeli kalplerin ve ağızların diğer yarısına gelince, orda sansür girer devreye...
Kalp ve ağız okumak yasak! Çünkü mesajlar berbat. Dikkat... “Bir kupası bile yok” diye başlar, giderek kişiselleşir, çirkinleşebilir. Oysa, “sevimsiz futbolunun sevimsiz sonuçlarıyla” ne Fenerbahçe bitmiştir ne de Fenerbahçeli.
Önemli olan bundan sonrasıdır. Artık kimse “aynı kişiler ve aynı yöntemle farklı sonuçlar umarak” kendini aptal durumuna düşürmemeli ve Fenerbahçe ile Fenerbahçelinin sabrını bir kez daha test etmemelidir.
Tehlike “son 8 haftadaki yükseliş” algısındadır...
Evet “algı”... Çünkü, Süper Lig’in ilk yarısında Galatasaray beraberliği ile başlayan son 9 hafta ile ikinci yarının son 9 haftası arasında Kayseri maçı dışında hiçbir fark yok. Konya’ya gelinceye kadar sadece ilk yarıda berabere kaldığı Kayseri’yi ikinci yarıda yenmiş Fenerbahçe.
Yükseliş bunun neresinde?
Belli ki, hocanın ve takımın limiti bu kadar.
Neyse... Elde arka vagondan bir Avrupa bileti var; bari onu yakmasınlar.
* * *
Üç statta birden oynanan maça gelince!..
Beklenenin tersine Fenerbahçe kötü, Konyaspor çok iyi başladı maça. Sebep “heyecan” ile “rahatlık” arasındaki farktı. Ama kalede dev gibi bir Volkan vardı.
7. dakikada Başakşehir’in Kasımpaşa’dan gol yediği haberi önce tribünleri sonra Fenerbahçe’yi kendine getirdi ve ilk onbirdeki Valbuena/Fernandao ikilisi ile Fenerbahçe vites yükseltti.
Fenerbahçe, Fernandao ile öne geçtiğinde Başakşehir’in ilk gol haberi, Şener’in ortasına Selim’in kendi kalesine gönderdiği topla ikinci golünde ise Başakşehir’in beraberliği haberi geldi. Galatasaray ise golsüz beraberliği sürdürürken devre bitti.
* * *
Yani Fenerbahçe’nin ikinci yarıda bile şampiyonluk şansı vardı ama hiçbir dakika o koltuğa oturup kalkamadı!
Fernandao’nun kazanıp Soldado’nun gole çevirdiği penaltıyla Fenerbahçe’nin skoru 3-0 yapması aşağı yukarı Galatasaray’ın İzmir’de öne geçmesiyle eş zamanlıydı ki, bundan sonra Şükrü Saracoğlu Stadı’nda seyredecek bir şey kalmadı. Fenerbahçe oyundan düştü. Tribünlerin duyularında göz değil kulak önem kazandı! Hatta Konyaspor’un gollerine bile aldırmadı hiç kimse. Son yarım saat resmen angaryaydı.
“Yine de sağ ol” demek lazım Fenerbahçe’ye... Sadece, imkansız bir hayali son maçın son yarısına kadar canlı tuttuğu için. Nasıl becerdiğini merak ediyorsanız söyleyeyim; ne sistem, ne taktik, ne yetenek... Hatta seyircinin bile pozitif katkısı yok bu sezon... Sadece forması sayesinde.