Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fenerbahçe Yönetimi, Fenerbahçelinin dikkatini sezon başından beri “kaygı”dan başka bir şey üretemeyen takımdan uzak tutmak için gündemi “saha dışı” ile öylesine güzel dolduruyordu ki, şu Ankaragücü maçı berabere bitse bile Cocu’yu göndermeye gerek kalmazdı.
Üç tane nereden çıktı İsmail Kartal?
Ne güzel unutulmuştu saha... Daha önemli işler vardı Fenerbahçe’de...
Devralınan enkaz, 3 milyar 184 milyon lira borç, şevk kıran, bilgi sızdıran “yardımcılar”, kadro dışılar... Yetmedi, yıldız ihtiyacından eski şampiyonlukları karıştırmalar falan.
Aslında yazık oldu Cocu’ya!
Bugün Cumhuriyet Bayramı, yakında 10 Kasım... “Atatürk Fenerbahçeliydi” polemikleriyle atlatılabilirdi belki bu yenilgi.
Neyse; geç ve güç oldu ama oldu ya... Darısı Comolli’nin başına.
Maça gelince...
Fenerbahçe açısından dün gecenin en güzel dakikaları, maçtan önce ve maçtan sonra yaşandı... Seyircilerin ve futbolcuların Cumhuriyet Bayramını erkenden kutlamaları ile Cocu’nun yollanması.
Gerisi kahır.
Hani kimi azimsiz veya beceriksiz adamların “bu sefer valla yapacağım” diye yalvar yakar işe girişmesi ve başta iyi giderken eski kötü huyların yeniden depreşmesi vardır ya...
Aynen öyle şevkle başladı Fenerbahçe ve aynen ilk devre bitmeden ışığı bitti.
Hızla eriyen bir mum gibi.
Tempoluydu, pas yüzdesi yüksekti Fenerbahçe’nin; hücumda çoğalabiliyordu. Ama Ankaragücü ilk yirmi dakikada agresif oyunuyla tüm bunlara son verdi.
Gerisi kolaydı konuk takım için.
Bir hafta dörtlü, bir hafta üçlü savunma ile sahaya çıkan şablonu belirsiz Fenerbahçe’nin zaaflarını kullandı ve öne geçti.
Neydi Fenerbahçe’nin zaafları?
Birincisi orta sahanın savunmadan dönme kanatları... Isla ve İsmail’in formasyonları, ne kadar gayret etseler de kanatlanmasına müsaade etmiyordu Fenerbahçe’nin.
Jailson ve Oğuz Kaan’ın yetersiz oyunları sistemin tüm avantajlarını siliyor, geriye üçlü savunmanın dezavantajları kalıyordu. Anakaragücü kanatları Bifouma ve Kenan da bunları çok iyi kullanıyordu.
Kendi sahasında dört maça geriye düşerek başlayan, birinde zaten hiç gol olmayan Fenerbahçe, Ankaragücü’ne karşı da geriye düştü. Sonra düştükçe düştü.
Ta ki, Cocu koltuktan düşünceye kadar.
Tam da Galatasaray maçının arifesinde.
İşte bu noktada dönüp bakmamız lazım Fenerbahçe yönetimine.
Sayın Ali Koç’un kendisinin de zaman zaman şikayetçi olduğu “iyi niyeti” kulüp yönetirken vasıf olmaktan çıkıyor, handikap haline geliyor bu biiir.
İkincisi, Fenerbahçeyi her eleştiren düşmanlık yapmak niyetiyle yapmıyor eleştirisini. Görüyor, anlıyor, uyarıyor. Kulak vermek gerekiyor.
Üçüncüsü ne sanayi ne de ekonomi kuralları çalışıyor futbolda.
İçgüdü, şans, çabuk kararlar gerekiyor. Tabi kendi futbolumuz ışığında.
Aksi halde faturası çok ağır oluyor.
Şunu unutmamak lazım:
Fenerbahçe’ye yeni sistem getirebilmek için, gelene kadar Fenerbahçe’yi ayakta tutmak lazım her şeyden önce.
O da “karma sistemle” mümkün her halde.
Biraz eski sistemden, biraz yeniden. Birkaç adım attıktan sonra biraz daha yeniden... Tepeden inme olmuyor.
Şimdi nereden mi başlayacak Fenerbahçe?
Galatasaray maçından.
Futbol dışında tüm sızlanmaları bir kenara bırakarak sahanın içinden...
Kazanmasa bile tekmeye kafa sokacak bir takım gerekiyor o maçta ki, yeni Fenerbahçe için vakit kazanılsın. Adam eklemek-çıkarmak mümkün olmadığına göre eldekileri motive etmekten başka çare yok.
İşte bu da “Başkanlığın” başka bir sınavı.
Ali Koç bu kez de başaramazsa, Atatürk bile kurtaramaz Fenerbahçe’yi.