Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, ekrandaki spor medyasına “Allah yarattı” demeden girişince, tasası benim posta kutuma düştü sanki!.. Resmen fazla mesai yapıyor günlerdir.
Ters Köşe’yi ters köşeye düşürme ataklarında yöntem belli:
“Hani sen meslektaşlarına toz kondurmazdın”?..
İyi de… Aziz Yıldırım felaketine uğrayanların çoğu meslektaşım değil ki!
Bir kısmı açık açık ilan etmiş “biz burada şov yapıyoruz” diye… Popülaritesini sporla destekleyen eğlence programı olduklarını deklare etmişler.
Sporun hoşgörüsüne, özgürlüğüne ve geniş eleştiri alanına sığınıp bu memlekette hiçbir kimsenin kaldıramayacağı alay, aşağılama, üstten konuşma ile göze batıp, gözde olmuşlar.
Diğer kısmı, hayatlarında bir defa bile tek sayfalık basın meslek ilkelerini okumamış emekli topçu, kızaktaki hoca, tekaüt olmuş hakem Vs…
İştigal alanlarına saygım var ama aynı kulvarda değiliz kendileriyle.
Meslektaş olanlar ise bir elin parmaklarından azdır ki, onlara da bel altı eleştirisi yok Aziz Yıldırım’ın. Varsa da; biz Aziz Yıldırım’ı nasıl eleştiriyorsak o da o kadar… Paralele, kafa çekmeye girmeden, mesleki çizgiler dahilinde.
Eleştiriyorsak, eleştirileceğiz de.
Hem ben bu meseleye çok karıştım vakti zamanında.
Aziz Yıldırım’ın tarzına Dünya ile Mars kadar uzak olsa da; itham, spekülasyon içermese de ölçüyü korusa da sonuçta Aziz Yıldırım’la paraleldi yazdıklarım.
“Ekranın spor formatı sürdürülebilir değil”!
“Yüreğin yetiyorsa bağlan” cümlesiyle özetlenebilen bu formatla, hakaret edip mağdurun bağlanmasını sağlamak, yakalayınca aşağılamak, kapatınca arkasından sallamak, yanında senin gibi onlarca adam istihdam eden insanları “taraftar ve terbiye” kelepçesiyle esir edip aciz durumuna düşürerek bir tür tatmin yaşamak, elbette elindeki telefonla zombi gibi dolaşan pek çok yeni yetmenin ergenlik sivilcesini patlatabilirdi ama nereye kadar devam edebilirdi.
Bakın, biz geldik gidiyoruz…
Ve bulduğumuzdan çok ama çok berbat bir spor medyası bırakıyoruz miras olarak.
Suçlusu sadece bizler değiliz. Ortada konjonktür ve koşullar gerçeği var. Para var.
Hem sadece medya mı erozyona uğrayan?
Hayır…
Bozulan ilişkilerimizdir.
Durumun vahametini anlamak için Aziz Yıldırım fenomeni çok iyi örnektir.
Kendisi -doğru veya yanlış- kimi eleştirse, ya şike ya askerlik konusuna gönderme ile karşılık bulmaktadır.
Yani, en yaralayacak en kanatacak konuyla.
Artık toplumsal davranış şeklimiz budur. Kes, parçala, çiğne, üste çık; yeter ki, nokta kadar faydası olsun kariyerine.
Ben sayın Yıldırım’ın avukatı değilim. Maksadım, “eleştiri” denilen hürriyetin bir kesime men edilirken içinde spor medyasının da yer aldığı bir başka kesim tarafından ne kadar hoyratça/zalimce kullanıldığının altını çizmek.
Ve bunu çok iyi tanıdığınız Aziz Yıldırım üzerinden izah etmek:
Şike ve askerlik ha!..
Şikeyi bir mahkeme cezalandırdıysa, bir mahkeme de ortadan kaldırıyor işte.
Tamam; hukuk yerlerde de… Yine de sen üstünde değilsin. Olmamalısın.
Asker kaçaklığına gelince… Aziz Yıldırım’la aynı jenerasyonda biri olarak ben biliyorum ki gençliğimizde askerden kaçmak bir tür spordu!
Çünkü o zamanlar askerliği ertelemek “senin yerine bir başka vatan evladının şehit olması” anlamına gelmiyordu. En kabadayı, bir başkasına soydururdun hissene düşen patatesi! Askerde kolay kolay kimse şehit olmuyordu ki… Kahramanlık, elçi/ konsolos/ dış işleri görevlisi olmaktı o süreçte.
Aziz Yıldırım’ın gençliğinde askerden kaçanlar, bir onbaşıdan eşek sudan gelene kadar dayak yemeyi onuruna yediremeyeceği için çareler yaratıyordu. Şartlar bugünkü gibi olsa pek çoğu bırakın kaçmayı, Nusaybin’e gitmek isterdi belki de.
İşin acıklı tarafı, vatani görevin muhtemel şehadetle sonuçlanması sürecinin “paralı askerlik” furyasıyla örtüşmesidir.
Ama ne önemi var!.. Aziz Yıldırım eleştirirse, senin de iki büyük kozun cebinde!
Yazıklar olsun; ayağı aksayan biri ile tartışmaya “ulan topal” diye başlar bu tip insanlar.
Peki Aziz Yıldırım’ın suçlamaları tartışma adabına uygun mu?
Ne gezer…
Hepsini geçtik; bu kavga işe yarar mı?
Ne Aziz Yıldırım’ın verdiği ayarlar şiddetini düşürür ekran medyasının. Ne de ekrandan yapılan cazgırlıklar spor camiasından bir kişiyi bile yerinden edebilir artık.
Kazananı yok bu mücadelenin.
Sadece gittikçe seviyesi düşen ve tarafları gözden düşürmek dışında hiçbir işe yaramayan tartışma.
Merakla izleyenlere hastalıklı zevkler yaşatıyor o kadar.
Aslında kullanılıyor hepsi. Kiminin hayranı, kiminin izleyeni bilgisayar oyunu gibi tokuşturuyorlar ekrandaki izdüşümlerini.
Tabi son kullanılma tarihlerine kadar.
Bu düzen böyle sürmez arkadaşlar.