Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yok Fatih Hoca’m yok!.. Yıllar önce temelden girip tuğla tuğla diktiğin, her turnuva öncesi restore edip bölümler eklediğin ve sorumlu olduğun turnuvalar bitinceye kadar ofis olarak kullandığın“gerilim üretme merkezine” bu sefer yanlış kapıdan girdin...
İşe de yarıyordu eskiden!..
Orada üretilen negatif sinerji sahaya enerji olarak dönüyor, uyuşuk uyuşuk girenler hırstan dişlerini gıcırdatan futbolcu tipinde çıkıyordu kapıdan. Motivasyon tavan yapıyordu.
Ve o mekanda askıya konup dilim dilim doğranan medya oluyordu şaşmaz biçimde.
Olsun... İş görüyordu ya...
Medya da muhtemel zaferlerden sonra dengesini kaybediyor “çorbada tuzumuz var” diye seviniyordu kasabın bıçağını yalayan kurbanlık koyun gibi. Alan razı, satan razıydı.

Haberin Devamı

Ama bu sefer kapı yanlıştı.
Girdin ve önce futbolcularla kapışarak başladın.
Sen de farkındasın son aşamada “motive edilmesi gereken” futbolcularla “hasım” olarak yanlış yaptığının.
Evirip çevirmeye çalışıyorsun.
Gayret içindesin ama olayı medyaya ihale edip denenmiş ve sonuç alınmış eski mutlu kulvarına giremeyeceksin.
“Biz müsaade etmeyiz” falan diyecek değilim tabi... Hatta bazılarımız çoktan razıdır ama eşyanın tabiatına aykırı.
Olamaz artık. Bizler “gözlemci” olarak başladık, öyle de kaldık düne kadar.

Bir kere senin futbolcularınla veya onların senle giriştiğiniz bilek güreşinde senin ve onların ağzından çıkanlar dışında tek kelime yazmadı medya.
Milli forma giyme koşulu olarak “şeref” parametresini biz yaratmadık, sen söyledin... “Özür” dileme konusunu biz icat etmedik sen dedin.
Arda’nın “içtiğimiz pekmez” türünden bitirimce karşılıklarını bile abartmadı medya.
Hatta olayın vahametini dikkate alırsak işini iyi yapmamayı göze alarak Milli Takım’ı ve onun unsurları olan seni, futbolcuları korudu gözetti; ilk günden beri “barış” davetiyesi yazdı.
“Emekliliğimi isteyenler, karakterime laf söyleyenler, ağır konuşanlar” diyebilirsin...
Evet onlar da var.
Ama birbirine karıştırmayalım.
Senin şikayet ettiğin yazılar yazanlar, sözler söyleyenler eski kankaların. İşini aşını paylaştığın insanlar. Onlar üzerinden bizi suçlayamazsın. Olsa olsa kendi tercihlerine kızarsın.
Cebinde sarı basın kartı yerine futbolcu lisansı, teknik direktör belgesi, hakem kimliği taşıyanlardan ne zamandan beri medya sorumludur Hoca’m?

Haberin Devamı

Basın toplantısında birer sandalyeye ilişmiş emekçi meslektaşlara bakarak “ben neler olup bittiğini, neler yaşadığımızı, kimlerin aradığını sizlerden öğreniyorum” dedin; olmadı...
Ortada bir olay var... Yıldız futbolcuları millete şikayet etmişsin. Ne yaptıkları sır gibi saklanıyor hâlâ... Ne yapacak medya dedikodulara kulak vermekten başka?
Şu kadarını iddia edebiliriz, en az yarısı doğrudur; o da başka.
Şayet “ortada bir mesele yok ki” demek istiyorsan, bu yaşananlar ne?
Durum futbolcuyu avucunda tutan motivasyon sihirbazı Terim’den “gönlümde yerleri yok ama herkes işini profesyonelce yapacak”a kadar geldi.
Yani, futbolcularla ilişki açısından Terim’in Uruguaylı bir hocadan farkı yok şu anda.

Kimlerin aradığı ve seni ikna ettiği konusundaki fantezilere gelince...
Medya ile gurur duyman lazım Hoca’m!..
Seni o kadar yüceltiyorlar ki, feci bir duruma gelmiş futbolcularla ilişkilerinin sadece Emre’nin araya girmesiyle çözümlenemeyeceğini düşünüyorlar... Seni ikna etmeye başta Cumhurbaşkanı bir sürü üst makamı yakıştırıyorlar.
Valla Emre çözmüşse, “olmuyor böyle, bu işten kurtulmam lazım” deyip Emre’ye “gel beni ikna etmiş ol, sonra da Arda’yı ara” dediğin dedikodusunu hiç duymadım ama söyleseler inanırım!

Haberin Devamı

Evet... Yanlış kapıdan girdin çok iyi bildiğin gerilim üretme merkezine Hoca’m.
Hemen dışarı çıkmak yerine, herkesi o mekanın medyaya ait olduğuna inandırmaya çalışmak, ofisin kapısına medya adını çakmak iyi fikir değil.
En azından şu ortamda...
Birincisi... Futbolcularıyla gerilim yaşayan bir teknik direktörün ihtiyacı olmamalı bir de medya cephesi açmaya...
İkincisi... Bizi bu kadar hor kullanma.
Üç... Bıktık!
Lütfen başka kapıya.

“Göksenin” ise tribün Fenerbahçe’nin

Son dönemde örnek seyirci haline gelen Ülker Arena’daki Fenerbahçeliler, yarattıkları galeyanla Galatasaray’ı farklı mağlup eden basketbol takımı yerine haber oldular.
Çok kötü... Çünkü gerisi çorap söküğü.
Elbette hiçbir olay tek taraflı değildir.
Tribünlerin gerilimi daha maç başlamadan ortaya çıksa da olaylarda Galatasaraylı sporcu Göksenin’in katkıları yadsınamaz.
Seyircidir bağırır... Hatta adrese laf atar. Sporcuya düşen kulaklarını tıkamaktır.
Ama Göksenin en yapılmayacak işi yapıp tamamı rakip taraftardan oluşan tribünle diyaloga girince iş buralara geldi ve muhtemelen burada kalmayacak.
Göksenin, tribün Fenerbahçe’nin ise işine bakacaksın kardeşim.

Mütevazı Güneş!..

Hikaye Michelangelo’ya ait... Davut heykelini nasıl yaptığını soranlara; ‘Zaten Davut bu taşın içinde duruyordu. Ben sadece fazlalıklarını yonttum’ demiş.
Tevazudan mı?
Hayır... Heykeli bitirdikten sonra eserine “konuş” diyen de Michelangelo...
Canlanabilecek kadar kusursuz olduğunu, mükemmelliğini çok iyi biliyor yani.
Gururdan boğulacak halde!
İstiyor ki, anlasınlar, takdir etsinler.
Yaptığı, keskin zekaların sıradan vatandaşlara yol göstermesine bir örnek... Çok iyi bir işi basitleştirerek çok daha yüceltilmesinin yolunu açmak.
Tevazu kılıfında gümbür gümbür övünmek.
Michelangelo ile aynı cümleyi kurmuştu geçen hafta Şenol Güneş...
Beşiktaş’ta “sadece fazlalıkları yonttuğunu” söylemişti.
Doğrudur.
Lakin, sadece takımdaki değil, kendindeki fazlalıkları da yontmuş besbelli!
Şenol Güneş hocaya bundan sonra her methiyeyi düzebiliriz; sadece eskiden sahip olduğu bir meziyeti es geçmeliyiz:
“Mütevazı”!..
Liyakat ile görev ilişkisinin sıfırlandığı bir memlekette kifayetsiz muhterisler zirve yaparken Şenol Hoca da tevazudan bıkmış olmalı.