Ben Fenerbahçe yönetiminde olsam, Ali Koç’a sorardım “sayın başkanım, aklınızda Ersun Yanal’ın yerine bir isim var mı” diye!..
“Hayır” derse, gizlediğini sanıp ısrar ederdim.
Gerçekten yoksa, önerirdim...
El altından kendim arardım yeni bir hoca.
Çünkü kriz kapıda... Yanal’ı getiren tribün, her an gönderebilir. Gençlerbirliği’ni bilemem ama muhtemel Sivas, Beşiktaş skorları yeter.
Çünkü gidiş iyi değil. Fenerbahçe ilk yarıyı dokuzuncu sırada bile bitirebilir. Hem de özlenen, adeta mecbur olunan “şampiyonluk sezonunda”!
İş, “bizim Malatya’ya attığımız penaltı ile Göztepe’nin bize attığı penaltı” kıyaslamasına gelip dayandıysa, yazıklar olsun Yanal’a... Daha mı kötü kadron? Daha mı az para harcadı Fenerbahçe, Malatya’dan, Göztepe’den? Ne istedin de vermediler sana?
Fenerbahçe hiçbir rakibe karşı uzak ara kazanacak bir oyun oynamıyor işte. Ara sıra galip geliyorsa, terazideki gramlardan.
Taraftar niye istedi Ersun Yanal’ı?
Önde, hızlı, hatta gümbür gümbür bir futbol için değil mi? Defans yapmayan “yaptıran” takım hasretinden... Coşkulu, yediğinde fazla atan, sahaya çıktığında ağırlığını koyan, ezip geçen takım özleminden.
Nostalji yani!
Evdeki hesap çarşıya uymadı... Ersun Yanal, Aykut Kocaman’dan daha çekingen, daha dengeli oynamaya çalışan, daha edilgen bir hoca çıktı yılların ardından.
Kusura bakmasın ama değişmiş adam... Her şey değişir. Benzetmek gibi olmasın; Şeytan bile eski melekti!
Doğru dürüst topçusu yok deseniz, o da değil... Kadro doğru oynayıp formda olsa yeter. Malzeme var, usta yok.
Madem ki, Ersun Yanal’ı taraftar getirdi... Üç hafta sonra gitsin de diyebilir, gönderebilir.
Bir “B” planı olmalı Fenerbahçe yönetiminin.
Metin -Ali -Feyyaz
Çok da eski değil; 60’lı yıllarda doğan 80’den sonra ünlü olan futbolculardan Metin/Ali /Feyyaz’ın sahadaki meziyetleri ve yakışıklı olmaları dışında neydi bizim için önemli olan?
“Okumuş çocuklar”...
Metin Tekin İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde okuyordu fırtına gibi estiğinde.
Ali Gültiken 12 yıl Beşiktaş’ta profesyonel futbol oynadı ve bu arada Marmara Üniversitesi Ekonomi Bölümünü bitirdi.
Feyyaz Uçar hem efsaneydi hem de Marmara Üniversitesi Spor Akademisi mezunu.
Tabi başka takımların başka okumuş çocukları da var.
Lakin azdı ve kıymetliydi.
Çünkü o zamanlarda, hele biraz öncesinde bir gence, babası sorardı “spor mu, okul mu” diye; içinden “inşallah okulu seçer” niyetiyle...
Despotluktan değil... Babanın tecrübesi bilirdi okulla sporun birlikte gitmeyeceğini. Amatörce veya hobi gibi yapılan sporlar dışında, hayatını spordan kazanacağını düşünen bir genç, okulu bırakmalıydı. Çünkü okul yerine antrenmana giden rakiplerinden geri kalırdı.
Bu tabuyu kıranların “forveti” Metin/Ali/ Feyyaz’dır.
Sıra dışı adamlardı vesselam. Metin kadro dışı kaldığında açlık grevine giren taraftarların bağı muhtemelen bu yüzdendi “sarı fırtına” ile.
Gün geçti devran döndü.
Geçen hafta, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Kasapoğlu öyle bir kapı açtı ki, bundan böyle üniversite okumayan elit sporcular, sadece tembelliklerine karşı sorumlular!
Çünkü 28 üniversite ile protokol imzalandı ve başarılı milli sporculara sıfır parayla vakıf üniversitelerinde tahsil yolu açıldı. Hem de sınav sıralamasındaki yerlerine bakılmaksızın.
Aslında gürültüsüz patırtısız bir devrim sporda.
İstisnalar kaideyi bozmaz ama mesela ben genç muhabirlik yıllarımda bir tane diplomalı milli güreşçi bile görmedim. Futbolcu, ha keza...
Çünkü okul antrenman saatlerinin heba edilmesi anlamına gelirdi kafasına şampiyonluğu takmışlar için. Yüksek okul ise yılların semeresi toplanacağı zamana denk gelirdi.
Zaten oralara kadar kim niyet edebilirdi ki?
Herkes Metin/Ali/Feyyaz mı?
Şu kadarını söyleyeyim;
Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Mehmet Kasapoğlu’nun sporcuya üniversite kapısını ardına açan eylemi, bence on numaradır.
Kutlarım.