Futbol lügatinde “Üç Büyükler” diye bir madde varsa ve karşısında koca puntolarla “Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş” yazıyorsa, sadece gönüldaşlarının kalabalığından, gayrımenkul bolluğundan, müze zenginliğinden değildir.
Üç Büyükler’den her birini “büyük” yapan diğer ikisidir aynı zamanda.
Aralarında bitmeyen rekabettir.
İtişe kakışa zirveye yürümeye çalışırken diğerlerinden ayrışmalarıdır.
İstedikleri kadar “farklı” olduklarını savunsunlar; onlar aynı kubbeyi taşıyan üç büyük kolondur.
O kadar ki, biri eksilse geriye “İki Büyük” değil, Süper Lig’deki “sıfatsız” İstanbul takımları kalır ancak.
Kubbe eğrilir mi, yıkılır mı orasını kimse kestiremez.
“Üç Büyükler” mahlasının ete kemiğe büründüğü, elle tutulur, gözle görülür hale geldiği süreçler ise bugünkü gibi “zirvede bitişik nizamdır”.
Pandemisiyle, boyuyla, hızıyla bu sıra dışı sezonun son haftasındaki fotofiniş resmi, bitmeyen mücadeleyi kutsayan en net belgelerden biri olarak arşivlenecek ve gelecek nesiller baktıkça “Üç Büyüklerin” ne anlama geldiğini daha kolay anlayacaklardır.
Elbette rekabet ateşten gömlektir.
Yüksek adrenalin, gerginlik hatta hırçınlık normaldir.
Ancak, çizgiyi aşmak sadece rakibe zarar vermez… Negatif unsurlardan az veya çok Üç Büyüklerin her biri nasibini alır.
Şampiyon bile.
Üç Büyüklere aklın ve futbolun tavsiyesi, sezonu ölümsüzleştirecek muhteşem tablo tamamlanırken, suçlama, şüphe yaratma, kara çalma türünden karanlık boyalardan uzak durarak onları büyük yapan yarışın hakkını sahada vermeleri, bizler gibi anın tadını sonuna kadar yaşamalarıdır.
Zor günlerde hepimize sundukları heyecan ile dibe vuran yaşam sevincimize el uzattılar, daha da büyüdüler gözümüzde; bilsinler.
Lütfen, yarattıkları heyecana kendilerini kaptırıp kaşıkla verdiklerini sapıyla almasınlar.