Dedik ya; Fatih Terim sever böyle zor koşulları, zor maçları… Dibe vurmuş takımı zıplatmak, olanca dezavantaja rağmen kariyerine böyle ilginç notlar yazdırmak bayıldığı iştir.
Hele Avrupa’da.
O yüzden en umutsuz durumda bile son sözümüz “Banko Galatasaray”dı. Hiç ümidimiz olmasa bile.
Brugge maçına gelmeden ne kadar dibe vurmuştu Galatasaray?
Boş verin sakatları, cezalıları, küskünleri, listeye yazılamayanları… “Galatasaray Futbol Takımında” sadece iki eksik vardı sezon başından beri:
Biri “futbol”, diğeri “takım”.
Geriye kalan Galatasaray ismi; o kadar...
Fatih Terim bile “yoklar” arasındaydı.
Hiç bu kadar eksik, güçsüz, bu kadar desteksiz bir Avrupa maçı görmemişti Galatasaray kendi sahasında. Devreyi veya sezon çoktan kapatmış yarım düzine ilk on bir kadrosu yanı sıra, hiç bu kadar umutsuz bir hocası olmamıştı Galatasaray’ın.
Acaba bir “Galatasaray reaksiyonu” gösterebilir miydi takım!
Işık bu kadardı.
Dört dörtlük bir “dram” halinde başladı maç...
Trajediyle bitti.
İlk devre herkes mutluydu oysa.
Çünkü, kontratakçı, Diatta ve Dennis’li genç/diri Brugge karşısında maçı beraberlikle sürüklemek yerine umulmadık şekilde baskıyla başladı Galatasaray. Tempoyla, topu koşturarak. Hiç oyalanmadan paslaşarak… Erken golü bularak. Avrupa’da ilk golün sahibi de Adem; Falcao’nun üçüncü dereceden alternatifi!
Galatasaray, Avrupa’yı kaybederken belki geleceğini kazandı! İstikbalde çok ilginç eskizler çizecek Adem’in performansı. Belki de Falcao’yu daha rahat gönderecek sarı-kırmızılı takım. Adem’e şöyle Güney Amerikalı bir lakap taksalar yeter!
Sonra Ömer… Hiçbir yabancı yıldız için üzeri çizilmeyecek adamdır artık Ömer.
Mariano, Lemina ve tabi ki Muslera…
Galatasaray’a bunlar yeter.
Doksan dakika boyunca resmen oyununu bozup ülkemizdeki tüm futbol otoritelerine yaptığı gibi ağzını açık bıraktı Brugge’ün Galatasaray… Sadece uzaktan şutlara ve soldan cılız ortalara mahkum etti. Kontratak makinası Diatta ve Dennis’i durduran ne markajdı, ne önlem. Galatasaray’ın hızıydı. Bir de yardımlaşma.
Bu arada Seri’nin insanüstü gayretlerini kaydetmek lazım.
Elbette kalesinde tehlikeler yaşadı Galatasaray. Zaman zaman ceza alanındaki alan savunması yüzünden Muslera bile sinirlendi ama o muhteşem bir kaleciydi.
Soğuk Belhanda, formsuz Feghouli dışında herkes iki kişilik oynadı. Bastı, taşıdı, geçiş oyunu oynayan biri olsa, ilk 45’de bir değil üç gol bile bulabilirdi Galatasaray.
İkinci devreye on dakika içinde iki değişiklikle başladı rakip Brugge… Ve ilk dakikalarda ciddi baskısı vardı.
Yaralı, bereli, eksik, gedik Galatasaray’ın yapabileceği galibiyeti korumaktı sadece. Çaresi maçı orta sahada tutmaktı. Olmazsa, başta Donk, çelik gibi Galatasaray savunması… Nagatomo hariç! Onun yerini hiç de görevi olmadığı halde Lemina doldurdu.
Ama kaderden kaçılmaz… 90+2’de Brugge’ün beraberlik golü ve tüm ümitlerin sonu.
Bu beraberliğin bazı sonuçları var tabi:
Birincisi, Fatih Terim’in sahaya/futbola/takıma geri dönmeye
niyet ettiğini göstermesi… İkincisi, Galatasaray’ın “alternatif” sayılanlarla her türlü sonuca yürüyebilecek olması.
Avrupa mı?
Şu G.Saray için sadece fantezi.