Daha ne olsun!.. Hem lige sayılı günler kala iki ciddi “hazırlık maçı” oynadı Fenerbahçe, hem Konferans Ligi’ne bir adım yaklaştı, hem de ülke puanına katkı yaptı.
Ancak rakip ceza sahası uzağında şık işler yapabilen “golcü King” başta olmak üzere, kadro boşaltma listesine yazılacak adaylardaki tereddütleri gidermek de cabası.
Aslında o listeye Crespo’da girerdi ama 32. dakikada yerine giren Mert Hakan Fenerbahçe orta sahasının “varlığını” hatırlatsa da sakatlanıp çıkan adamın ardından konuşmak olmaz.
İkinci yarı takıma vites yükselten Mert Hakan’ın Fenerbahçe beyni Tadic’le aynı dakikaları aldığında, ortaya farklı bir manzara çıktığını yazmıştım, iddiamın arkasındayım. Baskıyı skora çeviren, baskıya verim katan Mert Hakan’dı Moldova’da. Son yirmi dakika ise Tadic ayarında bir İrfan Can çıktı ortaya.
“İki Zimbru maçı arasında ne fark vardı” derseniz… Birincisi İsmail Kartal’ın hücumda Tadic dışında rotasyona gitmesi, ikincisi ise Zimbru’nun kendi sahasında ikinci bir hezimet yaşamamak için ceza sahası önüne beton “tank bariyerleri” gibi dizilmesiydi.
Yoksa Altay kaleyi bırakıp kahve içmeye gitse, yine kazanırdı Fenerbahçe!
İsmail Kartal da aynı Jesus gibi çoklu değişim yaptı maçın 65. dakikasında… Ancak değişim böylesi keyifli ve mantıklı oluyordu!
Oyunu çevirmek için çırpınış değil, 3-0 öndeyken gençler gibi, farklı santrafor-kanat uyumları gibi “gerçekçi denemeler” yapmak için.
Bu kez sadece ikinci yarıya 4 gol sığdırarak gönüldaşlarına sevinç, rakibe korku veren bir öykü yazdı Fenerbahçe.
Ama gerçekçi olmak lazım!
Ne transferin sonu gelip Fenerbahçe şaibeli bölgelerini -mesela orta saha- kusursuz hale getirmişti, ne de Zimbru bizim Süper Lig’i ancak “devre mülk” gibi ara sıra ziyaret edebilecek kalibrenin ötesinde bir ekipti…
O yüzden Fenerbahçe’nin Zimbru’yu Kadıköy’de ve Moldova’da ezerek tur atlaması, iyidir/hoştur/şirindir ama şimdilik Fenerbahçeli’nin yüreğine sinmiş bir tek “fobiyi” tedavi edebilir:
Mekan ve zaman ayırt etmeden kendinden bir-iki beden küçük takımlara puan vermek, hatta yenilmek ihtimali!..
Yaşanarak öğrenilmiş bir endişeydi. Artık bitti.
Belli oldu ki, Fenerbahçe yeni sezonda Ümraniyespor, Giresunspor, İstanbulspor gibi görece zayıf rakiplere bol keseden puanlar hediye etmeyecek… Bu, şampiyonluk adayı bir takım için en az derbiler kadar önemli. Hesap ortada; ikisi ligden düşen üç takıma bıraktığı 10 puan cebinde olsa nerede olurdu sezon sonunda?
Zimbru deneyimleri Fenerbahçe’nin şimdiden yüksek kalitesinin, oyun zekasının, gücünün gereğini yapan, yıldızı parlayan bir takım olduğunu kanıtlıyor fantezi peşinde koşmayan İsmail Kartal elinde.
Lakin, söz konusu Fenerbahçe ise “endişe” bitmez…
Nasıl tadı kaçar bu takımın?
Hani Avrupa’dan bir hafta sonra kapanan transfer tahtamızın sağladığı avantaja refere edilen “fırsat transferi” beklentisi var ya… İşte onun bir de ayna yansıması vardır ve tam tersidir. Dezavantajdır. Takımdaki her futbolcuyu tek ayak üstünde bekletir bitmeyen transfer. Bittiğinde taze güçler bir yana, rehavet veya memnuniyetsizlik getirebilir. Hele yeni gelenlerde.
Battı balık yan gider!..
Bıraksın Fenerbahçe “fırsatı” falan… Yöneticilerin ne kadar zeki ve becerikli olduklarını kanıtlamalarına gerek yok. Herkes elini çabuk tutsun; takım bir an önce hedefine odaklansın.