Artistik buz pateni yarışması değil ki bu, jüri senin hareketlerini/pozisyonlarını değerlendirsin, beğenip şampiyon ilan etsin… Puan da şampiyonluk da golle kazanılıyor futbolda. Topu üç direk arasından yuvarlayamıyorsan, hiçbir değeri yok kale önüne gelene kadar yaptıklarının.
Göz okşar o kadar… İş kayıpların muhasebesine geldiğinde okşanmış gözlerin bile nefretle bakması kaderin olur.
Fenerbahçe’nin en büyük derdi topu fileye değdirememekti sezon boyunca. Hatta o kadar ileri gitti ki, belki ancak on sene sonra aynı çöküş içinde yakalayacağı ezeli rakibi Galatasaray’a en az dört gol atması gerekirken şampiyonluğu bile Arena’da bırakıp gitti.
Doğal olarak santrforlar sorgulanıyor şimdi. Ama ne sorgulama!..
Van Persie yaşlandı mı?
Fernandao şişmanladı mı?
Bir adım sonrası “Van Persie ile Fernandao’ya büyü yapıldı” seviyesine inmesidir olağandışı duruma olağandışı nedenler aramanın.
Bir de “Sow satılmasaydı, muhtemelen Fenerbahçe’nin golleri ikiye katlanır ve çoktan şampiyonluğunu ilan ederdi” sonucu çıkarılabilir bu durumdan!..
Acaba öyle mi?..
Hayır… Bence iyi ki gitti Sow!..
Kalsaydı, büyük bir ihtimalle Fenerbahçe antrenman sahasına karakol inşa etmek gerekebilir, soyunma odasına özel güvenlik dikmek şart olabilirdi! Kavga gürültü arasında çoktan lige havlu atardı Fenerbahçe belki de.
Evet… Pereira yönetimdeki Fenerbahçe’de bir yıldız eksik olması, pek çok golü yitirmenin yanı sıra bir sürü marazadan korunmak anlamına geliyor maalesef.
Çünkü Portekizli hoca futbolcularının egoizmini, savunma mekanizmasını tetikliyor - ki, bu yöntem rekabet yaratmak adına faydalıdır… Fakat o egoizmin/savunma mekanizmasının takıma zarar verecek boyutlarda şahsına yönelmesinin önüne set çekebilecek karizmaya sahip olmadığından, küskünlük ve kavgaların egemenliğine bırakıyor takımı.
Hatırlayın kimler küsmedi ki bu takımda…
En son Caner…
Küsmekle kalmadı, hocanın üzerine yürüyüp yöneticiyle ağız dalaşı yapmaya kalktı. Aslında kızgınlığının sebebi son derece masumane; oynamak istiyordu adam.
İstemesin mi yani?
Lakin, bunu ifade ederken tavır ve söylemi o kadar ileri gitti ki, toptan kovulması gerekti.
Neden?.. Söyleyene değil, söyletene bakın diye bir atasözümüz vardır bizim.
Sow Fenerbahçe’de kalsaydı, korkarım Caner elini esirgemesin diye Van Persie ile Fernandao’yu ayırmak numarasıyla kollarını tutardı soyunma odasında Pereira’nın.
Bir teknik direktörün sahip olduğu yetkileri hepimiz biliyoruz. Futbolcular da biliyor. Ancak ona sinek ikilisi gibi davranıyorlarsa, kabahati sadece futbolcularda aramak yerine hocanın bilgi ve yetenekleri dışında saygınlığı ile otoritesini tartışmak lazım.
İnfial yaratan şapka!
Galatasaray Arena’daki derbiye Gökhan Gönül’ün eşi, Sabri Sarıoğlu’nun eşi ile birlikte gelmiş.
Ne hoş değil mi?.. İki büyük rakibin sağbeklerinin değerli eşleri, rekabetin sadece sahada olduğunun altını çiziyorlar yan yana.
Bir ara Bayan Gönül, ışıklardan korunmak için eşinden edindiği Fenerbahçe şapkasını geçiriyor kafasına…
Ne?.. Arena’da Fenerbahçe amblemli bir eşya!.. Resmen saldırıya uğruyor Galatasaray!.. Hakaret ediliyor. Hakları çiğneniyor. Komplo bu komplo!
Kibarca olsa da ikaz geliyor misafir hanımefendiye. Bir dahaki ikazın aynı kibarlıkta olmayacağını tahmin ettiği için şapkayı çıkarıp saklamak zorunda kalıyor Gökhan’ın eşi.
Bayan Sarıoğlu’nun ise mahcubiyeti yüzüne vuruyor.
İçinden “olmaz olsun böyle fanatizm” dediğini duyar gibiyim.
Kimler ikaz ettirmiştir Gökhan’ın değerli eşini sizce?..
Kameraları görünce “ezeli rekabet, ebedi dostluk” nutukları atıp, rakip seyircilerin bir gün beraber maç izlemesi hayali kurduğunu söyleyen iki yüzlülerden biri.
Gidin işinize be. Keşke sizin de şapkayla korunacak bir beyniniz, ışıkta kamaşan dürüst gözleriniz olsa.