Kazanmak güzel de... Fenerbahçe’nin birbirinden madalyonun iki yüzü kadar farklı iki devredeki futbolu, iyice altını çizdi ki, bu takım bazı frenleri olmasaydı finişe altı hafta kala ligin “Baş altı” klasmanında mücadele etmez, öndeki üç rakibinin yenilmesini beklemek yerine kendi kaderini kendi çizerdi.
İspat mı?.. Maçın ilk devresi Aykut Kocaman’ın sistemiydi.
İkinci devre hoca sistemi zorladı. Prensiplerine aykırı işler yaptı.
Ve sonuç ortada.
Perişan bir ilk devre, ikinci yarıda oynayan, sonuç bulan Fenerbahçe.
HHH
“Kadıköy’de kötü, deplasmanda iyi oynuyor” efsanesi de palavra.
Aslında Fenerbahçe’nin deplasmanda iyi futbolu, rakiplerin kazanmak için sahaya çıkmaları yüzünden. Fenerbahçe sisteminin verimli olması için böyle galibiyet peşinde bir rakip gerektiriyor.
İş Kadıköy’e gelince, rakip farklı oynuyor, Fenerbahçe yine bildiği sistemi.
Ortaya çıkan tatsız, coşkusuz, kuru, yavan futbol seyirciye hoş gelmiyor, tatsız taraftar Kadıköy’de ekstra baskı yaratıyor, “aman yenilmeyelim” derdindeki takım bildiğini bile oynayamıyor.
Fasit daire gibi Fenerbahçe’nin var olan potansiyelini indirmekten başka işe yaramıyor sistem.
Bakınız; Osmanlıspor maçının iki ayrı devresi...
HHH
Osmanlıspor galibiyetine gelince...
Fenerbahçe Aatıf’ın yokluğu yüzünden maça aklı karışık başladı!.. Çünkü Aykut Kocaman savunmaya katkısı düşük Valbuena’yı yok sayıyor, Mehmet Ekici’nin geriye koşmasını zayıf buluyordu. Savunma güvenliği adına Alper monte edilmişti takıma.
Ama nereye?.. İkinci santrafor gibi. Giuliano sol kanatta işe yaramaz pozisyonda harcanırken Soldado’ya en yakın oynayan Alper’di.
Peki, hücumda bunca zeka oyunlarına karşın fark yaratabiliyor muydu Fenerbahçe forvet hattında?
Asla...
İlk yarı boyunca kaleyi bulan şutu, ceza sahasına işe yarar ortası yoktu Fenerbahçe’nin. Rakip yarı sahaya yerleşmiş olsa bile çalım atan yaratıcı adam eksikliği ile “sistem merakı” Fenerbahçe’yi frenliyordu.
Ama savunması yerli yerindeydi Allah için!
Sanki Fenerbahçe ligin düşme hattındaki Osmanlıspor ile değil, Avrupa’da çeyrek final oynuyordu bu savunan anlayışıyla. Öndeki üç rakip dolu dizgin giderken beraberlikle mağlubiyetin bir farkı yoktu ki.
Olsun, Umar Aminu veya Serdar arkaya sarkıp bir gol atmasın da...
Bu arada Fenerbahçe’nin iş yapan sağ kanadında Dirar, Şener ikilisi iyi çalışmayıp, Osmanlıspor savunması başta Anıl olmak üzere merkezi iyi kapatınca ilk yarıda Fenerbahçe’nin gol atması imkansız hale geldi.
HHH
İşin böyle gitmeyeceği belliydi. Aykut Kocaman ikinci yarıda sahaya Alper’siz, Valbuena’lı takım çıkardı.
İştahla transfer edilen, sonra tu kaka olan ve arada sırada kurtarıcı ilan edilen Valbuena’ya yine iş düşmüştü!..
Artık Giuliano merkeze geçmiş, Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki boş baskıları kale önünde tehlikeye dönüşmekteydi ve gol 54. dakikada Skrtel’den geldi. Ama ne gol!
Osmanlıspor kalecisi Karcemarskas’ın yine televizyon kanallarında tuvalet kağıtlarıyla tarif edilme ihtiyacı yaratacak kurtarışı için “top içerde” dedi hakem.
Zaten fark etmezdi... Çünkü Fenerbahçe istenmeyen adam Valbuena ile yine üretken hale gelmişti. Altı dakika sonra Giuliano’nun direkten dönen topunu tamamlayan Soldado farkı ikiye çıkardı. Altı dakika sonra Soldado’nun direkten dönen bir şandeli de vardı.
Özeti... Fenerbahçe bol pozisyonlu heyecanlı ve “sistem dışı” ikinci yarıyla kazandı maçı. Haftaya deplasman iyi de, sonra Kadıköy’de ne olacak bakalım.