Önce şunu söyleyelim; neredeyse üç puanla bile çıkılacak bu gurupta henüz kaybettiğimiz bir şey yok... İkinci olarak, Fatih Terim ve talebelerinin yüreğimizi ağzımıza getirmeden tıkır tıkır yürüdüğü bir şampiyona tarihimizde yok!
Alıştık buna... Şerbetliyiz... Hatta bir turnuvaya mağlubiyetle başlamasak şaşırırız, dengemiz bozulur sonra. Sistem belli... Önce sendeleme, sonra eleştiri, eleştiriye tepki, kenetlenme ve zafer... Artık bu bir davranış şekli oldu Milli Takımımız için. Ama tuzağa düşmeyeceğiz bu sefer... Onlar “bitti” demeden biz “başlamayacağız”!.. Eleştiri yok. Terim’in dediği gibi en önemlisi Fransa’da olmak. Gruptan çıkmak mı?.. Hele ikinci maç İspanya gibi bir dev ekolle... Görürsünüz, Terim ve milliler bulacaktır bir çaresini. Tarzımız böyle!
Açık söyleyelim, tek gole bakmayın; Hırvat Milli Takımı, bizi evire çevire yendi.
Nasıl ve neden mi?..
Sahadaki iki milli takım da benzer formatta oynayarak sonuca gitmeyi hedeflemişti. Topa sahip olmak ve oyunu domine etmek amacıyla sahaya çıkmışlardı. Kanatlara çok iş düşüyordu. Savunmalar dört dörtlük değildi. Ortak taktik, “biz futbolumuzu oynarız, rakip düşünsün” şeklindeydi. Belki arkaya kaçan Burak faydalı olabilirdi ama Terim onu kulübede bırakmıştı.
Benzerlikler bu kadar çok olunca Hırvatlarla pek benzemeyen yönümüz iyot gibi açığa çıkmaya başladı. Adamlar bizden iyi bir takımdı resmen.
Rakip takımın Real Madrid, Barselona, Juventus patentli yıldızları, maç eksiği, transfer gerilimi olan bizim kilit futbolcularımızı aşmaktaydı. Aslında farkı yaratacak olan kanatlardı. İlk yarıda kanat ataklarını kenar ortalarını yapan Hırvatlar, çabuk çıkamayan bizdik. Isıran, saldıran Hırvatlardı, rakip kaleye gidecek çare bulamayan bizdik.
Bir de Oğuzhan ve Çalhanoğlu’nun vasatı aşamadığı, Arda’nın ağır çıktığımız için yerleşen savunmayı geçemediği, Gökhan ve Caner’in Hırvat kanatlarını durdurmaktan takımı ileri taşıyamadığı ilk 45’te, dersine iyi çalışmış Hırvatlar adeta “açık kaşımız” savunma göbeğine çalışınca ceza sahamızda 8 ortayla bunaldık, gol de böyle geldi.
Çare var mıydı?
Ben bilmiyorum; Terim bile bilmiyordu demek ki.
Koskoca bir devrede hatta maçın tümünde Türk Milli Takımı bir tek tehlike yarattı, o da 28. dakikada Ozan’ın kalecide kalan kafası. Subasic’in forması lekelenmedi bir devre.
Soyunma odasına 1-0 mağlup giden millilerimiz, Oğuzhan’ın yerine Volkan’ı monte ederek döndüğü ikinci yarıda, Fatih Terim, Arda ile Burak’ı da değiştirip çift forvete döndü ama azalan orta saha ve kaybolan savunma konsantrasyonumuz ile ikisi direkten dönen dört gol tehlikesinden sonra Cenk’i dışarı alıp Emre Mor’u koyarak eski düzene çevirdi.
Hırvatlar sistem denenecek rakip mi?
Hayır ama çare arıyordu Terim. O da saha kenarında sahadaki futbolcular kadar bunalıyordu. Ama dünkü millilerimiz, Hırvatlara yetmiyordu. Bana en ağır gelen de şu megaloman Hırvatistan hocası Cacic’i kahraman yapmamız...
Kalan dakikalarda Caner oyuna katıldıkça Hırvat ceza alanına girebildik ama onun boşluğundan pozisyon da yedik. Hem de çok... Direkler korudu neyse ki. Sonlara doğru, hazırlık paslarını bile yapmamaya başladı milli takımımız. Tek hedef neydi farkında mısınız? Eski turnuvalarda olduğu gibi son dakikalarda bir gol atmak. Hep olmaz o şans. Hem olsa da ayıp olurdu. Maçı Hırvatistan oynuyordu.
Şimdi bekliyoruz... İspanya maçında çok ama çok farklı bir milli takım ile karşılaşırsak şaşırmayacağız... Çünkü tarzımızı biliyoruz.