Herkesin karnı toktu!.. Yarım ağız “cesaret” ve “şövalyelik” gösterilerine hiç gerek yoktu ama Şenol Hoca’m hepsinden bol bol kattı maç gecesi “hezimeti izah etmesi beklenen” açıklamaya.
“Neden baş aşağı giderken Hollanda’ya toslayıp parçalandık” analizi dışında her şeyi anlattı.
Gitti, gerçek nedenler sır olarak kaldı.
Bir de Şenol Güneş’in koşullarla hiç uyuşmayan davranışları…
Belli ki, Amsterdam’dan geçen yokuş aşağı yolda ilk devresi 3-0 biten Hollanda maçının varacağı noktayı anlamış, “ilaçsız” olduğunu kavramıştı… İkinci yarı boyunca eli şakağında oturup düşünmüş, kafasında yazmıştı tarihi söylevini!
“Maaşımla uğraştılar”, “şeytani tezgah” gibi karanlığa sıkılan kurusıkı mermileri geçin… Artık klasikleşmiş “hayali düşman yaratarak” dikkati dağıtmak ve -şayet kaldıysa- taraftarlarını konsolide etmek çabasıdır ki, kimse umursamıyor böyle öznesiz ithamları.
Ayrıca doğru olsa ne yazar!..
Valla, memleket kahrolurken, “hocanın asabını kim bozduysa sorumlu odur” diyecek bir tek adam var; o da Hoca.
Oh ne ala…
“Gelmem için yalvardılar” bölümü ise irticalen olmalı… Plansız, hesapsız, ağzına geldiği gibi. Muhtemelen yine konuşma hızı düşünme hızını solladı veya Karadeniz damarı tuttu, sinirle ağzından kaçtı sayıyorum ben.
Çünkü, görevde kalabilmek için TFF’yi titizlikle “suç mahallinden uzaklaştırma stratejisine” aykırıydı. Milli Takım teknik direktörü olması için kim yalvarmış olabilirdi ki? Biz mi, futbolcular mı, Beşiktaş mı? Federasyondan birileri tabi…
Durduk yerde rencide etti Federasyonu. Bir çuval inciri berbat etti. Yolların ayrılmasında çok önemli katkısı olmalı bu gafın.
Yoksa “kovarsanız konuşurum” tehdidi miydi “yalvardınız” hatırlatması?
Günahı boynuna… İster “gaf” ister “şantaj”, Federasyon pabuç bırakmadı.
Şenol Güneş’in ilk ve tek açıklamasının ana fikri -Federasyonun elinden geleni yaptığını ve “çöküş” ile alakasının yok derecesinde olduğunu belirtmek- işe yaramadı.
Belli ki, Şenol Güneş yola devam etmek, en azından kalan dört maçta Milli Takım’ın başında kalmak için yanıp tutuşuyordu.
Ay-Yıldız, Katar’a giderse Allah kerimdi. Gidemezse bugünden kötü olacak hali yoktu.
Seyirci, kamuoyu ve medya aleyhine dönmüşken, Milli Takım’ın oynadığı futbol ortadayken, kalmasını sağlayabilecek tek güç TFF idi. Onun hoşgörüsüne sığınmaktan başka çaresi yoktu.
İyi de… Görevi sana emanet eden Federasyon değil miydi?
Hiyerarşi zincirinde en üstte o yok muydu?
Olsun… Göreve devam etmesini de bir tek o makam sağlayabilirdi. İşler ters giderse tazminat falan meseleleri vardı ayrıca.
En doğru yol erk sahibi “üst”ü korumaktı.
Sahadaki “ast”ı es geçmek pahasına olsa bile.
Kendisinin Avrupa’dan seçtiği, oynattığı futbolla Avrupa kariyerlerini zedeleyip karizmalarını yerle bir ettiği futbolcuları, Federasyon kadar koruyup kollamamıştı sonuçta. Herkes başının çaresine bakmak zorunda kalmıştı.
Hoca kendini kurtarmakla meşguldü.
Son toplantısında TFF’ye söylediği “İster siz gönderin, isterseniz istifa edeyim” başka ne anlama gelir?
Ya koltuk ya para!..
Tutmadı mı… Yakında açıklarlar tazminat tutarını.
Muhtemelen, milli takım teknik direktörü ile Türk Hava Kurumu’nun depoda paslanan uçaklarını uçuracak kadar tazminatı vererek vedalaşacak Türkiye Futbol Federasyonu.
Bitmedi…
Yeni hoca tercihi ile yeni başlamış Süper Lig’i allak bullak etmek riskini de göze aldı.
Ve bundan sonra futbolda ne yaşarsak hepsi TFF’ye yazılacak.
Bu sebepler yüzünden mi “görevine devam etmeliydi” Şenol Hoca?
Hayır.
Ben düşündüm tazminat dışında sebep bulamadım.
Geçtik hataları anlayıp anlatmayı, yarın için “yalan da olsa” bir iki umut vermedi mesela.
“Nerede hata yaptığımızı biliyoruz” türünden “teşhise dönük” tek cümlesi olmadı.
“Hemen düzelteceğiz” demedi, belki de diyemedi.
“Bu çocuklar kendini toparlayana kadar farklı isimlerle yola devam edeceğiz” veya “her şeyi yeniden kuracağız” gibi radikal bir yaklaşım sergileyemedi.
Sadece “hata bende”…
“TFF suçsuz”.
O zaman… Asıl Şenol Güneş’e sormak lazım:
“Neden Şenol Güneş’in kalması lazımdı”?
Anlatsın, anlayalım.