“Dibe vurma” sinyalleriyle başlayıp “zirvede” bitirdiği sezonda malzemeciden Başkan’a kadar özenilecek, kıskanılacak ve iftihar edilecek bir Galatasaray var ortada...
Öncelikle -bir kişi hariç- daha en başından doğru adamları almış...
“Yanlış adam” teknik direktörü, futbolun en ağır travması ve “şampiyonluğu kaçırmanın” haklı sebebi sayılacak “riski” göze alarak sezon içinde değiştirmiş.
Bu kritik değişimi tereyağından kıl çekercesine halletmekle kalmamış, giden hocanın yerine en isabetli, hatta “garanti belgeli” tercih yapmış.
Bir yandan en kıymetli futbolcusunu satarak bütçeyi düzeltmeye çalışmış, öte yandan “kim aldı bu adamı” denilenler de dahil, tüm kadrodan kanının son damlasına kadar randıman almış.
Başkan, yönetim, teknik adam ve futbolcular kimseye bulaşmamış, karşılığında kimse tarafından taciz edilmeden işine odaklanmış, şikayet etmemiş, şikayet edilmemiş... “Düşmansız tarafından” taraftarını konsolide ederek ezber bozmuş.
Borçlar yüzünden sigaya çekildiği UEFA’nın elinden -korkulanın aksine- beklenenden az ceza ve tavizle kurtulmuş, Avrupa yasağını atlatmış.
Ve bu arada yakın tarihin en zorlu sezonunda şampiyon olmuş.
Yani moral bulmuş, kaynak bulmuş, itibar bulmuş.
Daha iyisi Şam’da kayısı!
***
Şimdi... Bu koşullarda genel kurula gidiyor, herkes birbirine soruyor:
“Mustafa Cengiz mi seçilecek, selefi Dursun Özbek mi?..”
“Kim bilir Ozan Korkut belki!”
Tuhaf değil mi?
Hani her şeyin başı yönetimdi?
“Handikaplar ile sonuç” orantısına göre Galatasaray tarihinin en başarılı başkanları arasına girmesi gerekmez mi görevdeki Mustafa Cengiz’in?
Bırakın “kazanır mı/ kaybeder mi” sorusunu, karşısına rakip bile çıkmaması icap etmez mi?
Peki, nedir bu kararsızlığın sebebi?
***
İki tane:
Birincisi... Her aksiyonun bir reaksiyonu vardır.
Galatasaraylı biliyor ki, Başkan Mustafa Cengiz’in başarı hanesine yazılan sezonun, ilk taşlarını üst üste koyan, bir önceki başkan Dursun Özbek’tir ve altı ay önce ortaya sürdüğü “erken seçimden” kaybederek çıkması tepkiseldir...
Konjonktür icabıdır.
Çünkü herkes biliyor ki, Özbek kaybederken Galatasaray ağır bir travmatik süreç yaşıyor, başkan kendinde teknik direktörü değiştirecek gücü bile bulamıyordu. Yine de zorlu sürecin mutlu sonla bitmesinin adımlarını atmaktaydı eski başkan. Kaybettiği erken seçim de buna dahildi.
Ortada “tutan bir maya” varsa, Özbek’indi!
***
Eee... Galatasaray Genel Kurulu bayrağı Mustafa Cengiz’e verdi, o da Özbek’in başlattığı işi tamamladı diye kabahat mi etti Cengiz?
Gel de çık işin içinden!
Genel Kurul’un tercihleriyle ortaya çıkan “zaferi paylaşan halef /selef” durumunu çözmek elbette yine Genel Kurul’un vazifesi ama mutlaka birilerine haksızlık yapılmış olacak “aksiyon-reaksiyon” sarmalındaki bu seçim sonucunda.
***
Galatasaray’ın şampiyonluk kazanmış başkanını sonucu belirsiz bir teraziye “rahatlıkla” koymasının, tekrardan enine boyuna ölçüp biçmesinin ikinci sebebi ise Fatih Terim’in ta kendisi...
O kadar baskın karakter ve o kadar etkisi var ki Galatasaray’ın şampiyonluk zaferinde Fatih Hoca’nın, özellikle sportif başarıya bakan sokaktaki adam için Galatasaray başkanının kim olduğu ikinci plana düşüyor, Genel Kurul da bunun etkisinde kalıyor yine.
Evet “yine”...
Fatih Terim’li Galatasaray dönemlerinde yaşanan bir olgudur bu.
Terim işini ne kadar iyi yaparsa yönetim o kadar “çırak çıkar” paradoksudur.
Terim’in bir kastı olmasa da kurumsal gücü zayıflattığı için iyi bir şey değildir. Lakin kaçınılmazdır.
Gülü seven dikenine katlanır.