Sayın Mustafa Cengiz Galatasaray başkanlığına sırtında “fair play küfesiyle” gelmişti zaten!.. Dokunulması bile “savaş sebebi” bilinen “rakipler hakkında konuşma tabusunu” tersyüz eden pozitif söylemleriyle, futbolun sinirlerine sıkı bir masaj çekmişti.
Ardından sayın Ali Koç bir elinde milyon dolarlar, diğerinde “nezaket ve huzur” yazılı açık çekle belirdi!.. Rakibin iyi yönlerini komplekssiz öne çıkarmak “bizim bizden başka dostumuz yok” öğretisi ile büyümüş Fenerbahçe nesli için devrim, futbolumuzun gergin kaslarına “kapsolin” gibiydi.
Kıdemli başkan sayın Fikret Orman, ilk adımlarını kendisi attığı bu ortamdan ne kadar hoşnut olduğunu saklamadığına, rakip başkanları takdir ettiğine göre, Beşiktaş da bol bol su taşıyacak bu yeni düzene...
Yani, ister “döndük” deyin, ister “girdik”... Futbolda “ekosistem” değişti. Saygı ve empati dönemindeyiz artık.
Devamı “huzur”dur kesin.
***
Ama sadece başkanlar yetmez... Hocalar, futbolcular, medya, taraftarlar, hepimiz paylaşmalıyız, omuz vermeliyiz ki, “semeresini” çabuk görelim.
Artık yaptıklarımıza, söylediklerimize, yazdıklarımıza iki kat dikkat edeceğiz... Yokluğuna yandığımız, damlasına hasret kaldığımız bu “Can Suyu” çağlasın, aksın, seksen milyonluk insan denizimize hızla ulaşsın diye titizleneceğiz.
Tıkanma gördüğümüzde üzerine gideceğiz.
Örneğin Fatih Terim ve Şenol Güneş’den iyi sinyaller almıyorum ben!
Ters köşe yapma Fatih Hoca’m
Hafta başı durduk yerde “Ezeli rakipler birbirinden oyuncu almalı” diye bir fikir ortaya attı Fatih Terim Hoca.
Spor medyası “yoksa Terim, Ozan, Alper, Valbuena’ya mı talip” diye sorgulamaya başlayınca dönüp spor medyasını ters köşe yaptı:
“Sözlerimi alıp magazine döktüler”.
Tam tersine Hoca’m... Belki de haddinden fazla ciddi yaklaşmış Spor Medyası.
Ortada fol yok yumurta yokken, tam da transfer zamanı Fatih Terim “ezeli rakiplerarası futbolcu trampasından” bahsediyorsa, “bir sebebi olmalı” diye düşünüp kafa patlatmış meslektaşlar... Hesap-kitap yapmışlar, rakipte “olmasa da olur”, Galatasaray’da “çok iyi olur” isimleri bulmuşlar.
Meğer sen magazin yapıyormuşsun.
Ben magazini küçümsemem... İhtiyaçtır. İyisi yaşama sevincini arttırır. Ama Fatih Hoca’m magazini “asparagasla” özdeşleştirip spor medyasının “hafifliğine” işaret ediyorsa şayet, devamından endişe duyarım.
Çünkü... “Geçirdiği kazadan sonra yeniden yürümeye başlayan eski maratoncunun ilk adımları” gibi algılarım.
Eski... Çok eski model Hoca’m!.. Saygı/empati döneminde demode kaçar. Huzura çomak sokar. Daha önce “kaostan motivasyon çıkarmak” için yapılmışlığı var ama son hesapta kimseye fayda sağlamıyor. Lütfen Pandora’nın kapağına bile dokunma.
Hor görme Şenol Hoca’m
Gelelim Şenol Güneş Hocamıza...
Geçen hafta Hürriyet’ten İsmail Er’e verdiği röportajda hor görüyor spor medyasını.
“Hoca’m transfer yapılırken size danışılıyor mu” sorusuna cevap:
“Size bile soruluyor, bana niye sorulmasın”!..
Taşı gediğine koymanın, hazırcevaplığın ötesinde közlenmiş ama sönmemiş bir ateşin sızısını ödeştirmek güdüsü var derininde.
Transfer en başta Şenol Güneş’e sorulacak tabi. Ama birileri gerçekten gazetecilere de soruyorsa çok iyi yapıyor! Basın mensupları teknik direktörden iyi bildiği için değil, onların da fikrini öğrenmek hiçbir şey kaybettirmeyeceği gibi kazandırma ihtimali olduğu için. Bırakın 7/24 futbolun içindeki medya mensubunu, Çorlu’daki ev hanımının bile fikri önemlidir. Çünkü hepsinin toplamına kamuoyu denir.
Rahmetli Oğuz Aral karikatürünü bitirdikten sonra ilk olarak Gırgır’daki çaycıya gösterirmiş, o gülmezse yeniler, düzeltirmiş.
Sevgili Şenol Hoca’m, keşke espride bile küçümsemeseydin spor medyasını. Malum, saygı ve empati dönemine girdik ve bunlar karşılıklı.
***
Dikkat ettiniz mi, kırk seneme mal olan bizim mesleği hor gören, gırgır geçen Terim ve Güneş’i ne kadar nazik eleştirdim?..
Bu da futbolumuzdaki yeni döneme benim katkım olsun.