Fenerbahçe’nin şampiyon olması “en çok” kimleri sevindirdi desem pat diye yanıtlarsınız!..
Peki, en çok kimleri korkuttu, kimleri perişan etti?..
“Rakiplerini” mi?..
Hayır; rakipleri geçmişte şampiyon olmuştu, gelecekte de olacaklar... Futbolda var böyle durumlar.
“En çok” perişan olanları soruyorum ben... Gece kâbus görenleri!
Ve yazıyorum şimdi:
Aziz Yıldırım’ı kodese tıkmaya çalışanlar!..
***
Kimdir onlar, hangi mevkileri işgal eder bilmiyorum...
Beni bırakın bu ülkeyi yönetenler de bu ülke vatandaşları da emin değil hüviyetlerinden.
Rivayet muhtelif.
Dün “tıkın içeri şu herifi” dediğini sandığımız güçler, bugün öğreniyoruz ki “Aziz Yıldırım’ı kurtarmaya çalışanlar”mış!..
Yarın değişirse şaşırmayız.
Sadece “onlar adına konuşan” deşifre adamlarının fahri savcılığından veya avukatlığından sonuçlar çıkarıyorduk ki, dünkü savcılar bugün avukat oldu, yarın ne olurlar meçhul.
Bir gün “sanık” olurlar umarım.
Hani “ne zaman adam oluruz” diye filozofik bir soru var ya...
Bu zatlar tedavülden kalkınca.
***
Maksat “cadı avcılığı” değil.
Zaten kimlik teşhisi hem zor ve de çok önemli değil.
Şurası kesin; var böyle kişiler...
Ve şimdi çok kötü durumdalar.
***
Neden?
İstediği kadar “gıllıgışlı” başlasın, istediği kadar kötü niyetli ve hedef gözeten motivasyona dayansın, istediği kadar Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe kimlikleri üzerinden toplum mühendisliği yapmayı hedeflesin bu hamle, başladığı kadar kolay bitmiyor.
Hukuk böyle bir şey işte...
Başlayınca çarkları durmuyor.
Kime sorarsanız sorun Aziz Yıldırım’ın yeniden hapse girme ihtimalini, “ayıp” diyor ama hukuk öyle gerektiriyor.
Diyelim ki, yarın yine hapiste şampiyon Fenerbahçe’nin başkanı...
Hani bizim bir türlü kimliğini teşhis edemediğimiz o kişiler var ya; onları cımbızla bulacak bu halk ve “nefret defterlerine” yazacak.
***
“Zaten öyleydi” demeyin...
Şimdi ortada durdurulamayan bir hukuk süreci ile hem mağdur hem de şampiyonluk coşkusu var.
Her tepkiyi ikiyle çarpın artık.
Kim kime doğrultmuşsa Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım silahını, Pazar gecesi elinde patladı.
Onlar da farkında ve korkuyorlardır eminim.
Toplum mühendisliğine niyet etmişlerin “toplumsal tepkiden” daha çok korktuğu ne olabilir?
Yok öyle “yok bişey”!
Hazır şampiyon belli olmuş, futbolun nabzı bir nebze inmişken futbolun içindekilerden bazı ricalarım olacak.
Kendim için değil... Tüm futbolseverler adına. Öyle ahım şahım bir şey de değil:
Sadece; bizi hor kullanmasınlar...
Ve lütfen zekamızı hafife almasınlar.
***
Bayram değil seyran değil Lucescu buralarda mesela!..
“Ne iş” diyorsunuz.
“Yok bişey” diyor Lucescu ve Galatasaray. Neredeyse mahcup olacağız şüpheciliğimiz sebebiyle!
Biz de ne sinsilikler düşünmüşüz be...
Yemedik.
Sahi, “tüketici haklarına aykırı” değil mi “müşteriyi aptal yerine koymak”.
***
Kulübün yemekli bir gecesiyle Fenerbahçe’nin şampiyonluk kutlamaları başlıyor...
Ersun Yanal katılamıyor!..
Çünkü Antalya’da.
“Hayrola” diyorsunuz.
Yanıt; “yok bişey”.
“Külah” mıyız biz?.. İnsana resmen külah muamelesi yapıyorlar anlattıklarıyla.
Devam ederse değiştiririz o külahları, darılmaca yok sonra.
***
Elbette dev bütçeli kocaman kocaman kulüplerin gizlisi saklı olabilir. Açıklaması operasyonu bozacak, maliyeti arttıracak durumlar yaşanabilir. Lakin gözümüzün önündeki hadiseyi algı/bilgi/deneyimlerimizi ıskartaya çıkartmak pahasına “anlamsızlıklar” ile örtmeye çalışınca, ayıp oluyor.
“Lucescu, Mancini’nin yerine gelmek için uğraşıyor” denilmez tabi.
Veya “Şampiyon takımın hocası Ersun Yanal’ı göndermek için çareler aranıyor” hiç denmez.
Ama bir yolu olmalı, gelişmeleri kamuya izah etmenin.
***
Nasıl mı?
Bilsem yönetici olurdum.
Yöneticilik, kulüp parasıyla transfer hovardalığı yapmak, başarırsa alkış ve tebrikleri kabul etmek, beceremeyince şapkasını alıp gitmek değil.
“Devlet adamlığı” gibi bir şey.
En zor durumların altından kırmadan, ezmeden, panik yaratmadan en küçük hasarla kalkmak da var iş tarifinde. Bizi aptal yerine koymak kestirmesidir ama kimse sandığınız kadar aptal değildir
değerli yöneticiler.
O kafa!..
Bazı insanlar sel olur akar, bazıları sele kapılmış çöp gibi savrulur durur sırılsıklam aptal...
Sel besler, düzler, yatağını bulur, denize kavuşur...
Çöpler geride kalır.
Ulaşmak bir yana, denizi görmek bile yasaktır onlara.
Erenköy’de Galatasaray Store’a taş atıp malları yakanlar işte o kafa.
***
Bakın Beşiktaş’tan kurumsal açıklama gelmiş “Fenerbahçe Başkanı’nın hapse girmesi içimize sinmiyor” diye...
Galatasaray resmi açıklama ile Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu kutlamış...
İyi niyet ve yumuşama politikası “sel olmuş” gidiyor.
Geride kalan çöpler, Bağdat Caddesi’ndeki kutlamada Galatasaray mağazasını yağmalıyor, ürünleri öbek yapıp yakıyor.
Mağara adamları gibi ısınmak için yapsalar içim yanmaz.
***
Protesto denilen demokratik davranış şeklini ileri bir aşamaya taşıdıklarını sanıyorlar gariplerim.
Bilmiyorlar ki; primat devrinde kalmış o işler.
Evet... Haber oldular!..
Sadece aramızda dolaşan bazı insanların aslında yırtıcı hayvandan farkı olmadığını anlayınca irkilip sarsıldığımız içindir, o kadar.
Ciddiye almayın.
Tamamen emniyet güçlerinin iştigal alanında bir iştir ve ne Fenerbahçe’ye utanç, ne de Galatasaray’a üzüntü gerektirir.
Hele iki kulübün ilişkilerini bozacağını düşünmek...
Yapmayın, etmeyin, buna, o arızalı zihinler bile inanmaz.