Fenerbahçe’ye “portakal reçeli” kadar lezzetli geliyor olmalı Feyenoord!.. İlk maçta üç puanı cebine koyduğu yetmezmiş gibi berbat sezon başlangıcını sonlandırmış, Hoca’dan Başkan’a kadar protestoları bitirmiş, Lens’in kıymetini anlamış, takım olmanın hazzını yaşamıştı Feyenoord karşısında... Bu sefer de Avrupa Ligi A Grubu’nu lider olarak aşıp muhtemelen Lige başka bir hevesle girişecektir yine...
Kaptanı zaten Fenerbahçeli Kuyt... Feyenoord’u “kardeş takım” mı ilan etseler, her sezon öncesi özel maç ayarlayıp uğurunu mu sürdürseler; bilemem... Ama bu sezon Fenerbahçesinde Feyenoord’un ciddi katkıları var.
Düdük çalınca Fenerbahçe kendini geri vitese takmakla kalmadı, uzanıp Feyenoord’un el frenine de asıldı... Erken bir gol tehlikesini yaşamak, telaşlanmak istemedi deplasmanda. Önde basmadı, Feyenoord’u geride karşıladı. Tabi rakip kaledeki fırsatları göz ardı etmeden. İşte 11. dakikada Lens’in Feyenoord defansının ayağından adeta cımbızla aldığı topla ceza sahasına girip düşürülmesi bunlardan ilkiydi. “Aynı yere iki kere yıldırım düşmez” derler ama Beşiktaş’ı yakan İskoç hakemden sonra İspanyol hakem de bu penaltıyı görmezden geldi.
Üç dakika sonra Volkan’ın şahane kurtarışı Feyenoord golüne engel olmasaydı iki gün arayla yine bir hakem faciası yaşayacaktık belki de.
Ama Fenerbahçe üstündü ve akıllıydı... Sırtüstü branşında olimpiyat adayı Sow diye bir golcüsü vardı. Fenerbahçe’nin solda başlayıp sağa yıkılan organize atağında resmen röveşatalık bir hata bekledi 22. dakikada Sow ve aynı şeyi yine yaptı. İnsan korkuyor, bu Sow bir gün öyle tersine havada asılı kalacak bir daha yere inmeyecek diye.
Fenerbahçe deplasmanda öne geçerken bir yandan da Feyenoord’un oyun kurucusu El Ahmedi’yi Alper’le etkisizleştiriyor, Kuyt’ın hızını Souza ile kesiyor, defansta da ofansta da hızla çoğalabiliyordu. Çünkü Fenerbahçe orta sahası artık top yapan bir blok haline gelmişti. Atak ihtiyacını Lens gideriyor, merkezi Van Persie kontrol ediyordu. Mehmet Topal alışıldık şekilde kusursuz oynuyordu.
Tek pozisyon verip ona da Volkan ile engel olan Fenerbahçe’nin maçın ilk yarısı sonundaki beş dakikalık endişesi zıpkın gibi bir kanat olan Eilia’ya Şener’in tek başına yetmemesindendi. Biraz da Kjaer’in iyi gününde olmaması...
İkinci yarı daha zorlu bir Feyenoord vardı Fenerbahçe’nin karşısında... Ve ilk yarıdaki yakın oynama disiplininden kopmuştu Fenerbahçe...
Sakatlıktan çıkan Lens yorulmuş, iki kişilik oynayan Alper tükenmiş, Van Persie ilerde etkisizleşmişti... El Ahmedi serbestçe oyun kurabiliyordu. Bilal’in girmesiyle daha da etkili hale geldi Feyenoord.
Ancak ilk maçtan sonra yükselen Fenerbahçe ile düşüşe geçen Feyenoord dengesi Fenerbahçe’nin güvencesiydi. 1-0’lık skor tabelası ise direnç vesilesi.
Feyenoord’un umduğu gol gelmedikçe rakip umutsuzlukla karışık bir düşüşe geçti. Tam Emenike zamanıydı; Advocaat da öyle yaptı. Volkan Lens’in yerine, Emenike Van Persie’nin...
Katkısı oldu mu?.. Hayır! Hücumları varsa bile doğaçlamaydı Fenerbahçe’nin.
Ama gerek de kalmadı. Kronometre sekseni göstermeden maçın sonucu adeta ilan edildi ve Fenerbahçe, Beşiktaş derbisindeki düşük voltajlı şoku, kankası Feyenoord’la aştı.